2.07.2010

ARAYIŞ


02.07.2002'de Sayın Toktamış ATEŞ'in
ARAYIŞ köşesinde ; yayınlamaya değer gördüğü yazımın,GÜNÜMÜZDE HALA bir adım ötesine gidememenin utancı içindeyim!
DEMOKRASİ ŞEHİTLERİMİZİN ANISINA, SAYGILARIMLA...



SİVAS KATLİAMI!

2 Temmuz 1993'te; Sivas'ta, Pir Sultan Abdal 'ı anmak için Sivas'a gelen konukların kaldığı Madımak Oteli'ni yakmak isteyen ''şeriatçı'' katiller, 33'ü Sivas dışından konuk gelmiş olan 39 kişinin ölümüne neden oldular. Ve aradan geçen 9 yıl boyunca, bu ''katiller'' kendilerini, neredeyse ''mazlum'' gibi göstererek yargılanıyorlar ve bunların ''yandaşları'' , hiç utanmadan bunları övmeye cüret ediyor ve bunu sürdürüyorlar.

Bu katliamın 10. yılına girerken o acı günü anımsatacak bir yazı yazmak ve o günkü kamu yöneticilerinin aymazlıkları ve hatta inanılmaz saptırmalarını bir kez daha sergilemek niyetindeyim.
Fakat bunu yapmak için o günlerin gazetelerine ve bu konuyla ilgili olarak kaleme alınmış kitaplara bakacaktım.
(Bu konuda Ankara Barosu, çok değerli ve kalıcı bir kitap yayımlamış. İki ciltlik bir çalışmayı, bana da göndermişler. Hem kutluyor hem de teşekkür ediyorum.)
Fakat Tire'den bir mektup gönderen, emekli ilkokul öğretmeni Sayın Kadriye Coşar , beni bu zahmetten kurtardı. Yazdığı oylumlu mektupta, o günlerde yaşanan önemli gelişmeleri anımsatıyordu...

****

Sayın Coşar'ın anımsattığı üzere;
''Bizi taşa tuttular, dışarda azgın bir kalabalık var. Kurtarın bizi'' diyerek yardım isteyenlere;
''Sakin olmaları'' öğütlendi.
Devletin ne kadar güçlü olduğu nutukları atıldı...

Üç gün önce İçişleri Bakanlığı'na atanmış olan Mehmet Gazioğlu aynı gün...
Önce çokbilmiş müsteşarına sordu:
''Sivas'a gitsem mi acaba'' diye...
Çok görmüş, bilmiş, geçirmiş müsteşar yanıt verdi:
''Olur mu efendim, böyle ufacık bir hadisede, bakan olay mahalline gider mi?''

Hükümet ortağının sıkıştırması sonunda bakan, ''Baba'' olarak bildiği Cumhurbaşkanı'na (Süleyman Demirel) danışmayı düşündü. Talimat kesindi:
''Vatandaşla güvenlik güçlerini karşı karşıya getirmeyin'' denildi...

****

İnanılmaz şeyler yaşandı o günlerde. Gene Sayın Coşar'ın anımsattığı üzere, olaydan bir gün sonra Sivas olaylarıyla ilgili bilgi vermek üzere TBMM kürsüsüne çıkan Başbakan Tansu Çiller , olaydan öylesine habersiz ve olaya karşı öylesine ilgisizdi ki Madımak katliamını, Van'da sigorta parası almak için yakılan otelle karıştırdı. Ve bir gün sonra:
''Ölen hiç kimse Alevi-Sünni çekişmesinden dolayı ölmüş değildir...
Hatta otelin etrafını saran vatandaşlarımıza da hiçbir zarar gelmemiştir...'' diyebilecekti!

Ana muhalefet lideri ve ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz'ın yaklaşımı da daha insaflı değildi. Cinayetleri unutmuş, suçu valiye yıkma çabasına girişmişti:
''Devletin valisi, yüzde 99'u Müslüman olan Türkiye'de; halkımızın dini değerleriyle alay eden bir konuşmacıya karşı tepkisiz kalmışsa, milletin ve devletin o valiye güvenmesini bekleyemezsiniz...''

Aynı tutum, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'de de görülüyordu:
''...Olaylar, ağır bir tahrik sonucu başladı. Olaylar yayılmadı, Alevi-Sünni tartışmasına dönüşmedi. Güvenlik kuvvetleriyle halkın çatışması yok. Sadece havaya ateş edildi...''

****

Canını zor kurtaran Aziz Nesin 'in konuya yaklaşımı ise çok ''korkutucu'' , fakat çok ''gerçekçiydi''
Şöyle diyordu:
''Kapkaranlık bir bataklık içinde debelenip durmaktayız. Yönetimi ellerine bıraktığımız; iyi niyetli aptallarla, kötü niyetli alçaklar...''

Ve aradan geçen dokuz yıl boyunca, bu olayın üzerindeki esrar perdesi tam anlamıyla kaldırılamadı.
Canilerden bir bölümü, eldeki film ve fotoğraflardan belirlenerek yargılandı ve cezalandırıldı.
(Mahkemelerinin bir bölümü, tam bir komedi oldu.) Fakat gene de kimi ''bilinmezler'' devam ediyor.

Bize düşen, bu olayı da ''unutmamak'' ve ''unutturmamak'' oluyor...

Hiç yorum yok: