26.10.2010

Unutamıyıcaklarımdan...


Unutmak mümkün mü?
Dediğimiz, yaşanmışlıklarımız vardır ya...
Bu da öyle kabul ettiklerimden, sizinle de paylaşmak geldi içimden...
04.09.2009 Cuma Gününün akşamında mutfağımdaydım.
İlçemizin kurtuluşunun yıldönümü nedeniyle düzenlenen programın bir parçası olarak, siren sesleri, bando seslerine karışmıştı, kendimi balkonda buldum...
Kalabalık bir grubun meşaleli yürüyüşünü görünce de yüzüme acı bir tebessüm gelip, oturdu!
Kısa bir süre sonra acı tebessüm, sesli bir gülüşe dönüşünce, bu halimi gören eşimin bakışlarını anlatmayayım, siz tahmin etmeye çalışın.
O anda hiçbir eylemde bulunmayan bir kadın, kendi kendine gülerse; ben de yadırgardım herhalde.
Baktım ki eşim:
‘’ Ne oldu?’’
Demiyor ama kuşkulu bakışları karşısında o sormadan, ben niye güldüğümü anlatmaya başladım.
Meşaleli grup, beni on yıl öncesine götürdü o akşam.
1999 da CHP nin Belediye Başkan Adayı iken çalışmalarımızı tek dolmuşla götürmeye çalıştığımız, sizin de anımsadıklarınız arasında olabilir.
Eğer bu blogun düzenli takipçilerindenseniz; bir kadının seçilme şansını kullanırken, yaşadığı kara mizaha konu olacak durumlarını, bilenlerdensinizdir...
Bilmiyorsanız da arşivdekileri tıklar, öğrenirsiniz canım! Pek bir kaybınız yok demektir:))
Buna gençler çok bozuluyordu. Konvoy yapamayışımızı ciddi ciddi kafaya taktıkları oluyordu. Konvoy denen çalışma, her ne kadar gürültü kirliliği olsa da! Diğer partililer kalabalık bir katılımla ilçe sokaklarını turlarken; biz de tek dolmuşumuzla partimizin ilkelerini ve yapmak istediklerimizi haykırmanın adına, onların yanında yerimizi alıyorduk, bir grup kadın ve genç partililerle her gece…

Bir gün, partili bir arkadaşımız Sezer Hanım:
- Bir akşam meşaleli bir yürüyüş yapsak ya! Dedi…
Önerisi kabul gördü, gerekli hazırlıklar ve duyurular yapıldı. Parti binamızın önünde kalabalık bir grup toplandı ve meşalelerimizi ellerimize alıp, yola koyulduk. Tek ses düzenli aracımız eski mavi dolmuşumuz önde, meşaleli kalabalık bir katılımcı grubu onun arkasında, bizde bir sevinç var ki!
Görmeye değer, üç yüze yakın partiliyi ellerinde meşalelerle yollara dökebilmişiz!
O güne kadar bu katılımı hiç görmemiştik çünkü! Dolmuştan anonslar yapıyoruz, coşkumuz çok büyük..

Elinde meşalesiyle grubun içindeki yerini alan kadın katılımcılardan yorulanlar, dolmuşa biniyordu ve evlerine yaklaştığımızda:
- Ben yoruldum çocuklar, hadi size iyi geceler, beni evimin önünde indiriverin.
Deyip gruptan ayrıldıklarında, biz de onlara desteklerinden dolayı içten teşekkürlerimizi ifade ediyorduk.
Bir ara araca, anons yapan Başkan Yardımcımız, Hatice Hanımın ablası bindi. Duygularını bizimle paylaşırken çok mutluydu! Çok...
- Anaa kızım! Ne güzel oldu demi mi? Hele o karanlık sokakları ellerimizdeki meşalelerle aydınlattığımızda, insanların balkonlarına çıkıp, bizi alkışlamasını ben çok sevdim! Çok …
Dedi ve evine yaklaşınca, o da bizden ayrılmak için araçtan indi.
O günlerde yürürken bile dizleri ağrıyan Nezahat Hanım; bizi uyarmanın adına o gece, epey bir mesafe koşmak zorunda kalmış meğerse.
Yetiştiği yerde de dolmuşa vurarak, bizi durdurmaya çalışmasını fark ettiğimizde, araçta özel bir eşyasını unuttuğunu sanarak, çevremize bakınıp, bulmaya çalışmıştık biz de unuttuğunu sandığımız, ona ait bir özel eşyayı.
Kapıyı açtığımızda, oysa çok ama çok üzgündü!
Yüksek sesle kardeşine:
- Sus be kızım sus! Bağırıp durma öyle!
Asker masker deme gari!
Arabadan arkanızı gördüğünüz yok sizin tabii!
Anaaa tam apartman bahçesinden içeri girdim, kapıyı kapatırken bi de baktım ki! Sizin askerler sapır sapır dökülmüş yollarda da sizin bi şeyden haberiniz olmamış gene!
Meyhanelerin, kahvelerin önünden her geçişinizde, demek ki bir grup askeriniz kopmuş alaydan, baksana aakaanızda üç beş asker kalmış, gerisi kadın!
Onları da askere almıyolaa zaten! Başka şeyler bul da sööllee gari! Asker, masker deme! Deme...
Derken, hem çok sinirli hem de çok üzgündü!
Çünkü kız kardeşi araçtan anonslarını yaparken, sanki evde olduğunu düşündüğü eniştesine de sesini duyurma gayreti içindeydi ve her zamanki coşkusunu ikiye katlayarak; daha bir gür sesle haykırıyordu:
- Geliyor, geliyor! Demokrasinin bekçileri geliyor…
- Geliyor, geliyor! Atatürk’ün askerleri geliyor!
Diyordu…
Bu da erkek egemenliğiyle sürdürdüğümüz siyaset anlayışımız içinde;
18 Nisan 1999'daki seçimler öncesinde!
Seçilme hakkımı kullanma şansını yakalayan benim yaşadığım; şansızlıklarımdan sadece bir tanesi...
Ama gene de haykırmak istiyorum!
Temsilde % 9 değil! % 50 olmak için:
HAYDİ KADINLAR; AKTİF SİYASETE...

Hiç yorum yok: