19.07.2010

Aziz Nesin’e Mektuplar…


01.06. 2008'de kaleme alınmış anılar...
Sayın Aziz Nesin

Emekliliğimden kısa bir süre sonra kendime küçük bir iş yeri açtığımı sanırım sizinle paylaşmıştım. Orada da unutamadığım yaşanmışlıklarımı sizinle paylaşmak istiyorum dersem; hiç tartışmasız hepsi emekli bir öğretmenin siyasetteki acı yaşanmışlıkları olacaktır. İşyerimdeki telefonum en çok emekli olunca üye olduğum, parti teşkilatındaki arkadaşlar tarafından, çaldırılmaya başlamıştı o günlerde.
Komşum, Sevim Hanımdı arayanlardan en çok “buyurun, alo“ dediğim kişi. Kendisi o zaman üye olduğum partinin ilçe teşkilatında, kadın kolları başkanıydı. Her türlü etkinliklerinde, yanlarında olup, destek vermemi bekliyordu da benim de akşam ezanına kadar beklemek zorunda olduğum, küçük de olsa bir iş yerim vardı. Kendisi küçüktü de ben emeklilik ikramiyemi, %50 i şansa bağlayıp, bu mekâna yatırmıştım. Kaybetmede % 50yi de göze alarak! Bazen de kıramayıp, kısa bir süreliğine de olsa ben gidince, bekleyecek bir elemanımın dahi olmadığı iş yerimi kapatarak, çalışmalarına destek olmak istiyordum. Bu etkinlikleri de çok seviyordum ama henüz okuyan iki kızımı düşünerek, olabildiğince bu katılımları sınırlı tutmaya özen gösteriyordum. Maddi açıdan ikisine de sorumluluklarımızı, göz ardı edemezdim!
Bir gün ilçe başkanı aradı, telefonda bana:
- Yeni oluşturulacak kadroda, bana yönetim sorumluluğu vermek istediğini söyledi.
Hiç beklemediğim bir teklif karşısında, bir iki nezaket cümlelerinden sonra:
- Bana biraz düşünme fırsatı verin, başkanım! Ben kısa bir süre sonra geri dönerim size, dedim.
Sevim Hanımla paylaşıp, neler oluyor? Nereden çıktı bu görev değişim hikâyesi dedim? O da topluca görevden alınacaklarını paylaştı, benimle. Ben hemen başkanı telefonla arayıp:
- Başkanım, ben çok yeni üyelerinizden biriyim. Teklifinizle beni onura ettiğinizi belirtip; teşekkür ederim. Ancak bu sorumluluğun bana gelesiye kadar, yıllarca katkıda bulunan arkadaşlara verilmesinin daha doğru olacağını düşündüm. Size başarılar dilerim, hoşça kalın, görüşürüz!
Deyip konuşmayı kısa kesmeye dikkat ettim.
Bir süre sonra yönetimde Sevim Hanım’ın dışında hiç başka kadının olmaması dikkatimden kaçmadı. Usulen yazılmış kadın isimleri vardı da hiç birisi özel bir eğlence, çay, düğün yoksa teşkilata adımını bile atmayan; yönetimdeki erkeklerin yengesi, teyzesi, hatırı geçtiği kadınlardan oluştuğunu görünce çok yadırgadım! Benim gibi yeni emekli olmuş birkaç arkadaşımla bu durumu konuşup. İlk ilçe kongresinde yönetim sorumluluğu için çalışıp; en azından kadın kontenjanı kadrolarının, daha üretken, bilinçli, severek çalışıp, katkı koyabilecek kişiler tarafından oluşmasının anlam ve önemini anlattım! Konuştuklarımdan her birisi, mazeretlerini sıralayıp; böyle çalışmaların içinde olmanın sakıncalarını anlattı bana! “Dağına taşına korku sinmiş, memleketimin diyebileceğim türdendi hepsi! “
Benim gibi emekli bir öğretmen arkadaşım, ben ve Sevim Hanımın; ilçe teşkilatında yönetim sorumluluğuna talip olmak istediğimizi, bir iki kişinin yanında söylememiz yetmişti. Bu gerekçeyle telefonlar gelmeye başlamıştı. Atamayla değil, kongre zamanında bizzat erkeklerle birlikte çalışarak almak istiyorduk bu sorumluluğu. Benim amacım, bir dönem sorumluluk alıp, bırakmak! Kadın katılımını yolunu açabilmek için sadece bir dönem, katkı verebilmekti. Çünkü gerçekten hiç zamanım yoktu! O gün hiç müşteri gelmese bile akşama kadar o mekân beklenilecekti! O yılki kongrede üç başkan adayı liste hazırlayıp, yönetimi ele geçirmek için çalışıyordu. İlk telefonla biz, ilk aldığımız davete icabet edip, o gruptaki arkadaşlarla tanışmıştık. İlk dersimizde öğrendiğim şey: “İki kere ikinin her zaman dört etmeyeceği“ olmuştu. Bunu çok sık kullanan arkadaşa:
- Ben yıllardır, iki kere iki dört eder çocuklar dediğim için; emekliliği hak etmiş biri olarak! Senin her “iki kere iki her zaman dört etmez“ demende irkilip; nasıl yani? Diyorum, hep kendi kendime! Bence, bazı şeyler, duruma göre değişmez! Her ne kadar sizlerin deyimiyle de olsa; hep beraber elimizi taşın altına soktuysak da! Ben kendi adıma yeri geldikçe, kendi doğrularımın ardından gideceğimi şimdiden, paylaşmış olayım sizlerle! Dediğimde, hep beraber gülerek:
- Çok yakın zamanda, her zaman sen de, iki kere ikinin dört etmeyeceğini, öğreneceksin, nasıl olsa demişlerdi…
Arkadaşlara, bu açıklamayı yadırgadığımı söyledim. Diğer iki kadın arkadaşım da bana bu konuda katıldıklarını söylemişti. Bakalım neler olacak merakıyla biz, aynı grupla köy gezilerine de katılmaya başladık. Köy kahvehanelerindeki itibar ve saygıdan duygulanmadığımızı söyleyemem! Bu katılım ilçede ilk defa oluyordu. Üç kadın, erkeklerle birlikte akşamları, köy kahvelerine gidip, delegeleri ikna turu atıyordu. Biz bu işi çok sevdik! Bir gün, bir telefon daha geldi, açtım:
- Hoca Hanım, diye başlayan konuşma.
Arayanın kendisini tanıtma ve kendi toplantılarına da katılmamız hakkında bir davet, açıklamasıyla bitmişti.
Arayan o dönemdeki kongre öncesi liste oluşturan üç başkan adayından biri olan arkadaşımızdı. Üçüncü başkan adayı da birkaç ay önce bana yönetim sorumluluğu teklif eden arkadaşımızdı. Bu en sonuncusu, yönetim arkadaşlarıyla anlaşamayıp; hepsini feshetme yöntemini denediği için yakın geçmişte, şimdi böyle bir daveti yapsa bile gitmezdim. Gelen telefon konuşmasının değerlendirmesini yapmak için diğer iki kadın arkadaşımı yanıma çağırıp, konuştuk. Sonuçta biz, bu beyi hiç tanımıyorduk. Henüz kimsenin listesine girme sözü vermemiştik. Bu daveti kabul edip, o gruptakileri de tanımış olmamız, kadın katılımını sağlama amacıyla yola çıkmış olan bize, fikir vereceğini savundum ben! “Tamam, haklısın“ dediler onlar da, bu kez biz telefon ettik:
- Diğer iki arkadaşımla da biraz önceki davetinizi görüşüp, konuştuk. Toplantı saatinizi ve yerinizi öğrenmek için size geri döndük. Toplantınıza katılıp, arkadaşlarla da tanışmak istiyoruz, dedik.
- Çok teşekkür ederiz. Sizi nereden alalım. İsterseniz sizi arkadaşlar alsın denildi.
- Yanlış anlamadıysam, tarif ettiğiniz yer; şehir kulübünün karşısında değil mi? dedim.
- Evet, doğru yanıtından sonra.
- Tamam o zaman, aldırayım deyince sizi! Ben de acaba akşam 20.00de üç kadının gidemeyeceği bir yer mi ki? Deyip, yeri tekrar tarif ettirmek durumunda kaldım. Sonuçta uzay mahallinde değil! İlçe içinde bir yermiş; sağ olun, biz geliriz, dedim!
Gittiğimizde ilk golü atan bizmişiz gibi çok fazla itibar, gördük. Onlarla da tanıştık. Ne yapmak istediklerini öğrenmeye çalıştık. Onların bile kendilerini ikinci şanslı gurup olarak gördüklerini öğrenmiş olduk bu arada! İlk çalışmalarına katıldığımız grubu biz de daha güçlü, kuvvetli bulduk. Onlar bile, karşı gruba katılanların daha kalifiye olduğunu neredeyse açık açık söyleyeceklerdi. Satır aralarında öyle düşündükleri okunuyordu zaten! O taraftaki katılımcılar, biraz daha zengin, adının önünde, patron içerikli bir meslek sıfatı olanlar çoğunluktaydı…
Ayrılırken, birçok kez tekrar edilen, teşekkür faslından sonra; hemen ertesi günün programı paylaşıldı bizimle, katılmamız rica edildi. Diğer grupla üç gündür çalışmalara katıldığımızı, sizin davetinize de bir tanışma babında katıldığımızı belirtelim. Yarınki veya devamındaki programlarınıza katılıp, katılamayacağımızı; hemen şimdi sizinle paylaşmamız mümkün değil. Tanıştık, biz üç kadın kendi aramızda konuşup, ortak karar vermek istiyoruz. Telefon gelmezse bizden size; rakip grupta olacağımızı anlayabilirsiniz! Bu demokratik mücadele biter! Sonrasında aynı saflarda, aynı kazanımlar için yan yana duracağımız günler gelir ama biz bu süreçte aktif olarak çalışmak istiyoruz, arkadaşlar! Telefon etmezsek; bu kongre sonunda görüşeceğimiz anlamını taşır. Bize biraz düşünme fırsatı verin, hepinize iyi geceler, hoşça kalın diyerek, ayrılırken:
“Arkadaşlar götürsün sizi teklifi yapılmamıştı.“ Saat; 01. 20’ydi…
Ertesi gün telefon çaldı, arayan. Üç gün çalışmalarına katıldığımız başkan adayımızdı:
- Dün geceyi anlatıp, bana teyit ettirmeye kalktı.
- Yalanlamadım! Evet doğru bir bilgi! Sizin sesiniz hiç iyi gelmiyor başkanım! Dedim…
Bir sürü şey söyledikten sonra:
- Bu yaptığınız hiç etik değil! Hoca Hanım! dedi…
- Sizinle etik kavramı üzerinde tartışmayacağım bile! Anlamını öğrendiğiniz kavramların, önce sizin davranışlarınıza yansımasına özen gösterin! Önerisinde bulunup; tartışma ve hoşgörü yoksunu bir başkan adayı ile birlikte çalışamayacağımızı size açıkça söyleyip; iyi günler diliyorum! Lütfen bu telefondan beni bir daha rahatsız etmeyin! Bizim, üç gün yanında boy gösterdiğimiz kişiden; konumu ne olursa olsun! Etiklik dersi almaya hiç ihtiyacımız yok! Yıllarca biz birilerine ders vererek emekli olduk! Siz başkanlık sıfatı altında, bazı güdülerinizi tatmin etmek için yola çıktıysanız, o tamamen sizin sorununuzdur! Şu andan itibaren, bizim sizinle bir işimiz olamaz! Size güle güle demekten başka diyecek, bir söz bulamıyorum! Duyumunuz doğrudur! Yanlış olan, yorumunuzdur! Bu konu üzerinde kesinlikle bir tartışmaya girmem. Kazanmış olsanız bile, sizden uzak olmaya çok özen göstereceğim, başkanım! Hoşça kalın! Hak eden kazansın!
Deyip telefonu kapattığımda, kendimi hiç iyi hissetmiyordum…
Şu anda da saat 04.14 olmuş; mektubuma ara vermeliyim, görüşmek üzere…
Son zamanda paylaşımlarıma zaman ayıramadım. Herbirimizin birçok alt kimlikleri var. Ben kimliğimize rağmen hoşlandığımız ilgi alanlarımıza zaman ayıramama gibi durumlar hep bilindik gerçekler. Bu akşam bulduğum ilk fırsatta siteme yeni bir yazı ekledim. Sevgilerimle, hoşça kalın...

Hiç yorum yok: