7.10.2010

Aziz Nesin’e Mektuplar…

Keşke varlık nedenleri olduklarımız da; ilkelerimize bizi iktidara taşıyacak kadar, sahip çıkabilselerdi!
18.Nisan.1999 öncesine dönecek olursam, Sayın NESİN!
Ben de son gece golünü etkisizleştirebilmek için sadece bir günün yetmeyeceğini anlamıştım ama…
Aynı gün boynuma asacağım çekilmedim, çekilmeyeceğim yazılı bir pankartı boynumda; diğerini elimde taşımayı çok abes saydığımdan, o gün öyle bir densizlik yapmamıştım tabii ki!
18 Nisan seçim günü, ikinci kez yeni bir çalışma grubu oluşturmuştum. Birlikte çalıştığımız bu arkadaşların, daha sonraki seçim döneminde, birlikte hareket ettikleri partinin il başkanı, seçimlerden sonra, emekli ikramiyemle açtığım ilçemdeki iş yerimi arayıp, bulmuş, gelmişti. Tanıştık, konuştuk, tartıştık. Bana:
- Biz bundan böyle ilçenizdeki sorumluluklarımızı, sizinle beraber yürütmeyi istiyoruz demişti.
Atama ötesi bir teklifti bu bence! Oysa ben ilçemde üyesi olduğum partimin, ilçe yönetiminde, atamayla oluşturulacak bir gurubun içinde olmayı bile, yıllar önce doğru bulmamıştım. Ama beyefendi ilden kalkıp, işyerime kadar gelme, tanışma nezaketini göstermiş birisiydi o an benim için! Ben de ev sahibesi konumundaydım…
Teşekkür edip, nazik olmaya özen göstermiştim. Bir parti arayışı içinde olmadığımı söylemiştim. Yerin kulağı var misali, kendisi bana:
- Bunca yaşadıklarınıza rağmen ha!
Deyince, ben:
- Daha açık konuşabilirsiniz. Siz açık olmazsanız, ben ısrarcı olacağım çünkü! Evet, ne demek istiyorsunuz? Dedim!
- Bildiğiniz, yaşadığınız şeyler işte Hanım Efendi!
- Mesela? Dedim!
- Siz şimdi parti binanıza gidebiliyor musunuz? Hanım Efendi!
- Gitmiyorum!
- Lütfen, madem açık olun dediniz; siz de daha dürüst olun öyleyse!
-Tamam!
- Seçimi kaybetmenin, tek suçlusu olarak yaklaşmıyor mu? Arkadaşlarınız tarafından, size şimdi!
- Doğru tespit! Demek ki hep böyle oluyor ki! Siz, bizden çok uzak bir yerde yaşarken bile, bu ayrıntıları, bilebiliyorsunuz! Ben de, yeni yeni de olsa, bu yanlışları öğreniyorum işte…
- Hayır, bizde böyle şeyler yaşanmaz! Kabul edin teklifimi, yaşayarak göreceksiniz. Sonra ben size bu konuşmalarımızı hatırlattığımda; siz de bana hak vereceksiniz!
- Benim, yeni bir parti arayışım, olmadığımdan; daha sonra, böyle bir paylaşımımız olmayacak! Ama çok sağ olun! Sizinle tanışmış olmaktan dolayı da çok memnun olduğumu söylemek isterim!
Israrlar devam etti, tavrımda bir değişiklik olmadı. Birkaç çay içtik, işyerimde. Çaycımız çok meraklıydı. Misafirim gittikten sonra getirdiği ilk çayda, merakını gidermek için soruyu yapıştırdı:
- Daha önce ben, O top sakallı beyi, buralarda hiç görmedim! Dışarıdan mıydı? O Hocam! Ben düşündüm düşündüm, çıkramadım! Demişti.
- Dışarıdandı! Dedim…
- Akrabanız mı?
- Yooo değil!
- Toptancınız olsa, bugüne kadar mutlaka görmüş olurdum ama!
- Gerisi zaten sizi pek ilgilendirmediğinden…
Dedim, sustum! Merakı kaça katlandı bilemem ama daha fazla konuşamadı, bu konuyla ilgili olarak.
Giderken:
- Çayım taze, sen istemeden, biraz sonra bir tane daha getiririm ben! Dedi…
İster misiniz? Deme gereği duymadan! Aynen, öyle oldu ama:
Ne kadar dışarıdan? Ve benzeri bir saçma soruyu yöneltmeden, çayımı bıraktı, boş bardağını ve markasını alıp, gitti…
Aynı Parti, Genel Başkanlarının da katıldığı bir panel düzenlemişlerdi, daha sonraki yıllarda. Çiftçilerin sorunları konu edilmişti. Dinleyici olarak oradaydım. Yeni bilgiler edindim, iki soru yöneltmiştim, panelistlere. Panel bitiminde dışarıdan gelenlerin arasında bulunan iki kadın gelmişti yanıma:
- Genel Başkanımıza merhaba demek ister misiniz? Demişlerdi de şaşırmıştım biraz ama belli etmeden; teşekkür edip, başarılar dilemiştim. Kolumdan sürüklenmedim tabii ama o iki kadın partiliyle beraber, Genel Başkanlarının yanına gittim. Tanıştım, ilçemizdeki çalışmalardan dolayı teşekkür ettim.
- Bu henüz başlangıç bizim için Hanım Efendi! Bu tür bilgilendirme içerikli çalışmalarımızı ilçenizde de hızlandıracağız, demişti Genel Başkanları. Ve de eklemişti:
- Akşam yemekte bizimlesiniz, değil mi Hanım Efendi?
- Yemeğinizi biliyorum da! Üzgünüm efendim; çok öncesinden, verilmiş bir sözümden dolayı, maalesef katılamıyorum, dedim.
- Siz ve söz verdiğiniz arkadaşınız anlaşarak, birlikte konuğumuz olabilirsiniz.
Önerisinden sonra, daha fazla uzatmayı anlamsız bulup:
- Teşekkür ederim! Denemekte yarar var, bence de! Deyip ayrılmıştım.
Kibar olmanın ötesinde bir yaklaşım değildi. Yemekleri nasıl oldu? Kalabalıklar mıydı? Bilmiyorum, Sayın Nesin! Araya giren tespitlerden sonra, 18 Nisan’a dönecek olursam…
Ben de o gün 17.00 den sonra evime gidebilmiştim ama devamında on gün, hiç dışarıya çıkacak gücü kendimde bulamamıştım!
Çok şeyler öğrenerek seçimlerde; kaybeden adaylar arasında da yerimi almıştım…
Bir sonraki seçim döneminde, çok güçlü adayın çevresinde her akşam en az 300 araçla konvoy yapanları gördükçe ben; bunlar bir önceki seçimlerde neredeydi? Diye, kendi kendime soruyordum ki! Bir gün bir kahvehanenin dışında oturan sıradan, vatandaşların, bu gövde gösterisi yapan arkadaşlarımıza, oturdukları yerden seslenerek:
- Sizin geçen seçimlerde, o kadına verecek bayrağınızda mı yoktu?
Dediklerini, beni gördüklerinde, benimle paylaştıklarında öğrenmiştim!
Gülümseyerek:
- Teşekkürler, “Güneş balçıkla sıvanamıyormuş!“ demek ki! Demiştim sadece…
Bunu benimle paylaşanlar, ilkokul mezunu orta yaşın çok üstünde olan yetişkin insanlardı, beni anlayabildiler mi bilemem?
Ama aradan geçen yıllara rağmen, ismen dahi tanımadığım insanların, yeri geldiğinde benim adıma savunma yapmaya çalıştıklarını görmek de beni çok mutlu eden bir yaklaşım olmuş ki! Yaşamımın unutulmazları arasında, yerlerini almış olduklarını, size yaşanmışlıklarımı yazarken bilinçaltımdan çıkabilecek bir yer bulup, sizinle paylaşmaya çalıştığım anılarımın içinde yer alabilmelerinden sonra, farkına varmış oldum ben de…
Bu süreçte beynime kazınan yaşanmışlıklarımı, sizinle paylaşabilmek çok güzel Sayın
NESİN! Saygılarımla, hoşça kalın efendim...

ZAMAN EN DEĞERLİ VARLIĞIMIZDIR!
SİTEME AYIRDIĞINIZ KISMI İÇİN SAĞOLUN DOSTLAR!
İYİ Kİ VARSINIZ, SEVGİLERİMLE:)))

Hiç yorum yok: