2.09.2009

Fotoğraftaki İki Çift Göz


Evlerimizde, duvarlara fotoğraf asma alışkanlığımız vardır. Genellikle aile bireylerine aittir bu fotoğraflar. Eşim bunu bir adım daha öne taşıyıp, salonumuzun duvarlarına, Atatürk’ün ve katledilen “demokrasi şehitlerimizin“ de fotoğraflarını ekledi. Yıllardır biz bu güzel insanlarla, her an göz göze gelerek, yaşamış olduk böylece…

Bazen küçük kızım, etkilendi bundan ve:
- Ya bu faili meçhul, katledilme olayları o kadar çabuk tekrarlanan bir süreç haline gelmeye başladı ki! Bu gidişle salonda uygun bir yer bulamadıklarınızı, evin hangi bölümüne asmayı düşünüyorsunuz? Derdi bize… Onlar her ne kadar:
“ Vurulduk hey halkım, unutma bizi!“ deseler de biz, ne yazık ki! Onlardan öteye unutulmaması gereken ne çok şeyi, kişileri, ilkelerini unuttuk değil mi?

Ben, salon duvarlarımızda asılı olan fotoğraflardaki, iki çift gözden; oldum olası çok etkilendim! Resim çekinirken, gözlerin çok önemli bir unsur olduğunu düşünmeye başladım. Buna rağmen birileri benim fotoğrafımı çekerken; bu ayrıntıyı anımsayıp, güzel bakmayı öğrenemedim ama! Nasıl oluyor anlayamıyorum. Gözlerim, hep kapalı halde düşüyor objektife. Kapalılık hali, keşke sadece o resim karelerinde kalabilseydi. Ne yazık ki ben, gerçek hayatta da öyle gözü açık, uyanık biri olamadım. Bu yaştan sonra da olamam herhalde…
İki çift göze gelecek olursam. Birisi Atatürk’e diğeri de Ahmet Taner Kışlalı’ya ait! İkisinin de ortak yanı; sen salonun neresinde durursan dur. O iki çift göz, hep senin gözünün içine bakıyormuş, hissi uyandırıyor bende.
Atatürk’ün bakışlarında; sürekli sert bir kararlılık var! Hesap sorar gibi geliyor bana. Bence, haksız da sayılmaz; her birimize hesap sormakta…
Çünkü o yaşamı boyunca, bizim için ne çok düşünce üretmekle kalmayıp, hayata geçirerek her birini; her birimizin hayatını kolaylaştırabilecek, ne çok emekler verip, bahşetti bunları bizlere. Hak hukuk olarak hem de! Biz, bu kazanımlarımızın kaçının kıymetini bilip, sahip çıkabildik ki?
“Kadın Haklarını“ birlikte düşünmeye başlayalım desem ve bunu öze indirgeyip, ben ne kadar farkında olup; bu haklarıma sahip çıkabildim ki? Dersem! Sınıf geçmeye yetecek bir not veremem kendime. Ama en azından denemeye cesaret edenlerdenim, deme gafletinde bulunmaya kalktım. Ata’mın bakışlarındaki öfkeyi görünce de kendisine hak vermemek olası değil!
Denemek yeter mi? Dercesine bir ifade yansıdı sanki onun bakışlarından. Bu bağlamda; doğru zamanda, doğru yerde, doğru insanlarla, doğru kararları veremeyişimizin farkına vardım. Bunu da size, yaşanmış bir anımla, açıklamaya çalışayım…

29.Mart.2009 Yerel seçimler öncesi ilçemiz Tire’de, Cumhuriyet Kadınları Derneğinin Şubesinin açıldığını duydum. Davet beklemeye gerek yok. Toplantıya katılmak için evden çıktığımda, hafiften bir yağmur vardı. Ben bu kadınları ararken, yağmur bastırdı, iyice ıslandım ama pes etmedim. Bir grup kadını, henüz toplantıya başlayamamışken, otelin salonunda buldum. Selamlaşıp birçoğuyla, en arkada bir masaya oturdum, gelişmeleri izlemeye başladım.
İzlemenin bir adım ötesine geçtiğimde! Karşımdakinin hemcinsim veya karşı cinsten olması pek fark etmiyor. Nasıl oluyorsa; ipler geriliyor ve biz taraf olmaktan çıkıp, karşı taraf haline geliveriyoruz. Söz sırası katılımcılara gelince, parmağımı havada buldum ben bir ara; masanın öbür tarafındakilerden biri bana:
- Buyurun, sizi dinliyoruz, dedi…
Merakımı gidermek için, ben de:
- Öncelikle ilçemizde böyle bir çalışmanın gerçekleşmesinde emeği geçen herkese teşekkür ederim. Duydum, geldim, üyeniz oldum. Doğruluğuna inandığım, her türlü çalışmanızda yanınızda yer alıp, maddi manevi desteğimi verebileceğimi, sizlerle paylaştıktan sonra. Kafamdaki bir soruyu, çok açık bir şekilde dile getirip, aynı şeffaflıkla yanıt alabilmeyi çok isterim, dedim…

Koca sesliyimdir, salonlarda ve meydanlarda mikrofona gerek duymadan, düşüncelerimi çok rahat paylaşabilirim. Bu gerekçeyle, herkes ne dediğimi çok net duyup, anladı, benimle birlikte verilecek yanıta odaklaştı. Ahh neydi sorum?
- Seçim arifesindeyiz. Dernek olarak genel bir yıllık planınız vardı da ilçemize sıra zaten, bu tarihlerde mi gelecekti? Yoksa ilçemizden, tarafınıza ulaşan birileri oldu da! İlçemizde de seçim öncesi, derneğinizin şubesini açalım. Kadınları bu etkinlikle bir araya getirip, sonra da onları, bir çay etkinliğiyle ödüllendirelim; yakın gelecekteki seçim çalışmalarımızda, mahalle ve sokaklarda, bir grup kadını, gene vitrin malzemesi yapmamız gerekecek! Diyen, birileri mi oldu? Eğer öyleyse, bunların isimlerini, bizimle de paylaşır mısınız? Dedim…

İlden gelen başkan, gayet anlayışla karşıladı sorumu ve beklentim doğrultusunda, çok kibar bir şekilde yanıt vermeye çalıştı, sağ olsunlar… Konum olarak başkana yakın bir yerde saf tutan, bizim ilçemizden bir kadın, aldı sözü başkandan sonra ve bana bir de o yanıt verdi:
- Hanfendi! Bana iki ayrı partiden, listelerine girmem için teklif var. Ama ben kabul etmiyorum, şeklinde olmuştu yanıtı! Ben de:
- Hangi parti diye sormayacağım. Tebrik ederim sizi! Kaçıncı sırayı teklif ediyor; bu arkadaşlar size? Dedim…
- Sıra konuşmadık, dedi!
- Olur mu hanfendi? Asıl konuşulması gereken nokta bu olmalı! İlk beş içinde yer almayacaksa, kadın olarak adlarımız o listede! Üzgünüm, sadece vitrin muamelesi yapılmış olunur bize! İki dönem önce ben de; CHP Belediye Başkan Adayı olarak, seçilme hakkını kullanan bir arkadaşınızım. Ama ne yazık ki şimdi, partimin önünden geçerken, kafamı çevirip, binamıza bile bakmayan, bir kadın aynı zamanda bu!
Doğru mu? Bence yanlış… Neden bu noktadayım öyleyse? Çok açık ve net olarak paylaşmam gerekecekse!
Maalesef; bu sivil toplum merkezlerinde de:
“Söz söyleyen kadınlar değil! Söz dinleyen kadınlar rağbet görüyor!“
İşte bunun için, tekliften öteye; listelerdeki verilecek sıra da çok önemli! Dedim…

Özlediğimiz noktaya gelebilmek için daha kaç fırın ekmek tüketmeliyiz? Bilemiyorum ama balık tüketiminin fazla olduğu kıyı bölgesindeki seçmenlerin, son yerel seçimlerde, ne kadar akılcı kararlar alabildiğini; hep birlikte gördük değil mi? Ne yazık ki ilçem Tire’deki seçmenler; İzmir’deki tüm ilçelerin ortak kararına, ayak uyduramadı. Bu sonuçtan dolayı, ülke gündeminin, bir parçası olduk gene o günlerde! Bakanlık tecrübesi olan, siyasette deneyimli bir adayla bile; bu kervana katılamayan CHP’lilerin; yanılgıları neydi acaba? Çuvaldızı kendilerine dokundurup; sonuca giden yolda, kendi hatalarının özeleştirisini yapabildiler mi ki? Benim sorumluluk aldığım dönemde, özeleştiri ortamı göremedim ki ben…
Gazetedeki yetkililer;
“Lütfen yazılarınız kısa olsun!“ diyorlar.
Oysa ben, Ahmet Taner Kışlalı’nın fotoğrafındaki, sürekli tebessüm eden yüzünden; sevgi ve şefkat dolu bakışlarından bahsedecektim, daha size ama...

Hiç yorum yok: