19.09.2009

İnşallah O Kadar Olmaz!


9 Eylül 2009 Çarşamba günü sabahı uyandığımda, televizyon kanallarındaki görüntüler karşısında şok oldum! Salona girdiğimde televizyonda, TRT-1 kanalı açıktı ve ilk duyduğum cümle şu oldu. Muhabir, Afet Koordinasyon Merkezi Başkanına:
- Efendim meteoroloji yetkilileri, Cuma günü için bu günkü metrekareye düşen yağmur miktarının, bir bucuk katı miktarında yağmur yağacağını söylüyorlar.
Bugün, yaşadıklarımız ortada, korkunç bir afet! Artarak devam edeceği söylenen yağmura karşı aldığınız önlemler nelerdir? Dedi…
Afet Koordinasyon Merkezi Başkanı da:
-İnşallah o kadar olmaz! Dedi ve açıklamalarına devam etti...
Bugün İstanbullular gözünü açtığında, tam bir çaresizliğin içinde buldular kendilerini. Bizler de ekrana kilitlenip, acılara son, çaresizliğiyle olup bitenleri içimiz acıyarak izledik.
Bugün bu acı ve felakete sebep olan yağmurun; 48 saat sonra bir buçuk katı yoğunluğunda yağacağını söyleyen ‘’ Meteoroloji Uzmanları!’’ bu tahminleri görebilme, okuyabilme adına eğitim görmüş, uzmanlaşmış kişiler.
Afet Koordinasyonları niye kurulur?
Neyin önlemini alıp, kimlerin acılarında yanında olurlar?
Ve kendilerine 48 saat sonrasının yaratacağı tehlikeyi, haber verdiklerinde ilgili kişiler!
‘’İnşallaahhh o kadar olmaz!’’ diye bir temennide bulunurlarsa; beklenen yağmur miktarını azaltmada, tamamen ortadan kaldırmada ne kadar etkili bir çözüm olur? Ben kendi adıma bilemediğimi sizinle paylaşıp; iki gündür yaşanan felakete sebep olan yağmura, hep birlikte yıllar yılı, nasıl davetiye çıkardığımızı, her birimizin bu suça nasıl ortak olduğumuzu anımsatmak istedim.
Satın beyler satın!
Fundalıklarımızı satın!
Makilik alanlarımızı satın!
2-B arazilerimizi satın!
Dağlarımızı satın!
Plajlarımızı satın!
Milli gelirden payın, pastanın her zaman en büyüğünü alanlar, sattıklarınızın müşterisi olsun ve buralara lüks villalarını kondursunlar. Zevk ve sefa yapsınlar…
‘’Yiyin beyler yiyin!
Aksırıncaya kadar, tıksırıncaya kadar yiyin!
O makiliklerde, fundalıklarda, dağlarda, plajlarda! En az sizin kadar hak sahibi olan milyonlarca kişi, sesini duyuramasa da!
Hazine arazileri hepimizin ortak malıydı! Değil mi?
Şimdi el değiştirince, sizin oldu!
Ama keserek yok ettiğiniz bitki örtülerinin sonucunda, doğa bu gün intikamını aldı! Ne yazık ki! Zarar paylaşımında adalet, hak edenden yana işlemedi!
Pastanın kırıntısından bile nasibini alamayan emekçi kadınlarımız da bu gün çocuklarına ekmek parası getirebilmenin adına işe gitmek için yola koyuldular ama servis aracı özelliğinden yoksun dolmuş onlara mezar oldu!
Birkaç metrekarelik kapalı bir kasa alanında içeriye dolan selle cebelleşerek ölümle kucaklaştılar! Askeri ücretle çalışan, işçi kadınlar! Bizim kadınlarımız…
Büyük Usta Nazım Hikmet’in dediği gibi:
…Ve kadınlar Bizim kadınlarımız!
Korkunç mübarek elleri
İnce küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
Anamız, avradımız, yârimiz
Ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen
Ve soframızdaki yeri Öküzümüzden sonra gelen Kadınlar…
Bizim kadınlarımız…
Bu yoğunlukta yağmur, ilk defa bizim ülkemize yağmadı değil mi?
Japonya’da 8 şiddetinde olan depremlerde bile yıkım ve ölüm olmazken; biz bu sel felaketinde nasıl? Neden bu kadar can ve mal kaybı verdik?
Diye hepimiz şapkamızı önümüze koyup, enine boyuna, iyice düşünüp!
Özeleştirimizi yapmanın ötesinde zamanında gereken dersleri almamız lazım!
‘’ İnşallah bir daha olmaz!’’ demekten kendimizi alamasak da biz nerde, yanlış yaptık?
Demenin ötesinde kalıcı önlemler için kolları sıvamak gerek değil mi?
İmar ve iskân konusunda aynı yanlışlar maalesef ilçemiz Tire’de de yıllardır, yapılmakta! Umarım yaşanan bu felaketler, bize de ders olur da!
Erk bende arkadaş; istediğim yere imar izni veririm yanlışından, dönmemizi sağlar…
Ve...
Vatan gazetesinden Hayati Kılıç'ın haberine göre, Halkalı'daki selde insan taşımaya uygun olamayan kapalı kasalı minibüste boğulan 8 kadın işçinin ölümü ile ilgili davada, bilirkişi, kusuru 'doğa' da buldu. Bu mantığa göre o gün yağmur yağmasaydı, kadınlar ıslanmaktan çekinmeseydi ölmeyeceklerdi!
BÜTÜN KUSUR DOĞA’NIN: Aracın camlı yerine camsız oluşunun da, yolcuların yükselen suyun neden olduğu basınç nedeniyle kapıların açılmaması sonucu araç içinde kalmalarında ve bu şekilde vefat etmelerinde hiçbir negatif rolü olmadığı görüşündedir. Bu nedenle sanıklardan Karahasanoğlu, Göncü ve Oğur’un alması gerekli bir önlem olmadığı için olayın meydana gelişinde kendilerine kusur atfedilmesi mümkün değildir. Kazada asli ve tek etkenin meydana gelen doğal afet olduğu kanaatine varılmıştır.

Hiç yorum yok: