17.08.2009

Kültür Emperyalizminin Acı Sonları


Yakın geçmişte, bir roman yarışmasına katılmaya karar vermiştim. Yazıcımın kartuşu bitince, çıkarmam gereken sayfa baskıları için, yolum Büyük Tire Gazetesinin basıldığı Çağatay Matbaaya düşmüştü. Tanıştık, ilgilendiler, yardımcı oldular. Üç gün sonra İstanbul’a gideceğimi söylemiştim sohbet anında. O gün, Engin Bey:

- Hocam, belli ki yazma konusunda özel bir ilginiz var. Dönüşte bir çayımızı içmeye buyurun. Konuşalım haftada bir, bizim gazete için de yazı yazmanızı isteriz, demişti…

- Teşekkür ederim, görüşürüz…

Deyip ayrılmıştım o gün! Aradan geçen iki aydan sonra; üç- beş gün önce, bu kez bir öykü yarışmasına katılabilme kararımın sonucunda, gerekli çıktıları alabilmem adına, gene bir işim düştü Çağatay Matbaaya gittim. Aynı konu gündeme gelince:

- Kız çocuklarının küçük yaşta evlendirilmesi konusunda, birkaç öncesi yazdığım, bir yazımın, yanımda hazır olduğunu söyledim.

- Yazıyı verirseniz, biz de basarız, dediler…

4-Ağustos-2009 Salı günü, bu yerel gazetede, yazımı yayınladılar. Aynı gün matbaaya uğrayıp, gazeteyi aldım ayrılırken:

- Bundan sonra, Salı Günleri için size düzenli olarak yazı gönderebilirim, dedim…

Eve dönerken de balkonda oturan orta yaşın üzerinde iki ev hanımı tanıdığıma selam vermenin ötesinde, zaman ayırıp gazetede çıkan yazımı okudum kendilerine. “Bir dokun, bin ah işit!“ deyimine birebir denk gelen kısa bir süreç yaşadım orada…
Anlattıklarından çok etkilenmenin ötesinde, çok üzüldüm, içim acıdı… Eve gelince kendimi bilgisayarımın başında buldum. Ben onlarla “15 yaşında bir genç kızın nişanlandırılıp, evlilik hazırlıklarının içine sokulmasını, eleştiren yazımı paylaşmıştım“ o anda duyduklarım karşısında da şok oldum!

Gözü yaşlı bir babaanne hem ağladı, hem anlattı. Bir de bana sorma gereği duydu:

- Ne yapalım hocam biz? Nasıl kurtaralım bu kızı? Dedi…

Torunu üç yıldır bir gençle arkadaşlık devresi yaşamış. Yakın zamanda da bu arkadaşına kaçmış. Yaşı tutmadığı için genç kız ailesine teslim edilmiş. Ancak “Ben onu seviyorum, onunla evleneceğim!“ diyormuş genç kız hala…

Henüz lise eğitimini tamamlamamış, arkadaşında derseniz; o da yok! Ama olmayan eğitimden çok; var olan kötü alışkanlıklarının listesi ise bir hayli kabarık… Bu durumda aile toplumun en küçük çekirdeği ve özüyse! Bu iki gençten sağlıklı bir öz beklentisi oluşturmanın imkânı yok! Ama bence şu anda beklenen süreç; genç kızın 18’inden gün alması! Reşit olduktan sonra, genç kızın geleceği hakkında ufukta görünenler hiç de iç açıcı değil! Akrabalarının anlattıklarına göre… Onlar da bunun farkında ama kendi kızlarını, istedikleri doğruya çekememe, iletişim kuramamanın sıkıntısını yaşıyorlar. “Yakacak başını! Dinlemiyor bizi hocam!“ diyorlar…

Hasbel Kader, bazı önerilerde bulundum. Aklın yolu birdir; onlar da aynılarını ve benzerlerini düşünmüşler ama yaptırım konusuna gelince; genç kıza hiç birini kabul ettirememişler… Yürek yakan acılar, aslında her birimize bir nefes yakınlığında! Bu gün onun başındaysa yarın konduramasak da sende, bende, ötekinde olacak! Ben galiba Büyük Tire Yerel Gazetesinde, bundan böyle Salı Günleri, bunlara benzer yaşanmışlıklarımızın anlatımıyla, sizlere konuk olacağım…

Uzun yıllar öncesi ekilen kültür emperyalizminin acı meyvelerini; toplum olarak toplamaya başladık sanırım! Bu hengâmenin içinde evlatlarına sahip çıkabilip, her türlü kötülüklerden koruyabilenlere; ne mutlu! Ana baba olmak, çok zor ve sorumluluğu, bir ömür boyu devamlılık isteyen bir süreç…

Evlilik kurumunu evciliğe dönüştürerek; sırada ekilmek üzere beklenen, kültür emperyalizminin tohumlarına, zemin oluşturmaktan, kendimizi ve çocuklarımızı korumanın, gereğini yapmak için büyük bir dayanışma başlatmalıyız sanırım! Kaybettiğimiz değerleri geri kazanabilmenin adına…

Hiç yorum yok: