20.10.2010

Aziz Nesin'e Mektuplar...


Sevgili Aziz Nesin;
Güçlü bir başkan adayıyla, bir sonraki ilk seçimlerde, ilçemizde de belediyeyi kazanma sözü veren, atamayla göreve getirilen, ilçe başkanımızın dediği gibi!
Seçim öncesi çok güçlü, kalabalık bir sülaleden gelen, siyasi bir bilince ve aktif siyaset tecrübesine sahip bir adayla, ilçede yedi şiddetinde deprem yaratabildiler!
Güçlü bir başkan adayının çevresinde, güçlü bir kadro oluşturuldu. Çalışmalara katılım çok güzel gidiyordu. Konvoylardaki üç yüz aracın önünde, kırmızı bir otobüs oluyordu her zaman. Hiçbir art niyetim olamaz bu yazacaklarımda.
Her akşam otobüs bizim evin önünde park ediyordu. Konvoya katılacak araçlar, onu takip ederek uzunca bir kuyruk oluşturuluyordu. Seçim otobüsünün sokağımızın başına diyemeyeceğim; tam da evimizin önüne geldiğini, biz her akşam, bu otobüsün güçlü ses düzeninden dışarıya verilen sesin, sokağımızdan odalarımıza gelerek, bizi neşelendirmesiyle hemen anlıyorduk…
Odamıza gelen müzik, çalışmalar boyunca hiç değişime uğramamıştı çünkü! En azından araç bizim sokağımızdayken, çalınan müzik hep aynıydı desem, daha doğru olacaktır. Parça seçimiyle, aday ismi arasındaki bağlantıyı da seçene sormak gerek! Diğer konvoy araçlarının gelip, kırmızı otobüsün arkasındaki yerini alasıya kadar, geçen bu zamanda, hiç aksatmadan hem de…
Sanırım kasetin biri, önlü arkalı bu türküyle doldurulmuştu. Bilmeyenler varsa diyerek, hem söyleyip, hemi de yazamaya çalışacağım şimdi. Bakalım beynime iyice kazınmış mı? Ve hala yerinde kalabilmiş mi?
Çökertmeden, çıktım da Halil’im!
Aman başım selamet.
Bitez de yalısına varmadan Halil’im
Aman koptu kıyamet.
Arkadaşım İbraam Çavuş
Allah’ıma emanet.
Burası da Aspat, değil Halil’im
Aman Bitez Yalısı.
Ciğerime ataş saldı.
Telli kurşun yarası.
Güvertede gezer iken
Aman kundaram kaydı
İpekli mendilimi Halil’im
Aman ürüzgâr aldı.
Çakır da gözlü Gülsüm’ümü
Aman kolcular aldı
Gidelim, gidelim de Halil’im
Çökertmeye varalım.
Kolcular gelirse Halil’im
Nerelere kaçalım?
Teslim olmayalım Halil’im
Aman kurşun saçalım!
Aaaaa unutmamışım! Hiç takılmadan hem söyleyip, hemi de yazabildim, hayret…
Sevim Hanım’ı tanıyorsunuz, Sayın NESİN! İlçe yönetimindeyken, benim eylem arkadaşımdı! Aynı zamanda komşum da olunca; kırmızı otobüsün sokağımızdaki ilk konuğu, her akşam, önce Sevim Hanım’ın kızı oluyordu.
İlk çökertme henüz tamamlanmışken; o otobüsteki yerini alır, balkonlara çıkan komşularımıza, elindeki parti bayrağını sallamaya başlardı. Kızım da bu çalışmaları severdi:
- İstiyorsan, hadi sen de git! Dediğimde o da bana:
- Canım istemiyor, gitmeyeceğim de! Anne bir dönem önce de sen adaydın. Sen niye öyle bizi, hep o eski dolmuşla gezdiriyordun? Kapısını bile bize ellettirmiyordun üstelik:
“Aman dur çocuğum, bozulur!“
Deyip duruyordun!
- Niye bu otobüs ve arabalar gelmiyordu ki bizim konvoyumuza? Diye sorunca…
Vereceğim cevaplarla, onun bilinçaltına anlamsız bulduğum olumsuzluklara, yer vermek istemediğimden; geçiştirirdim her seferinde…
Sevim Hanım’ın kızı, kızımdan küçük olmasına rağmen, hisleri çocuklara doğru ve yanlışları gösterebiliyor ki; o da annesine!
Seçim otobüsüyle gezmeyi çok sevdiğini ama sokağımızdayken; komşulara bayrakla selam verirken, (balkondaysam eğer) benimle göz göze geldiğinde, sıkıldığını, üzüldüğünü söylüyormuş. ‘’Ayıp oluyor mudur kendisine anne?’’ Diye de soruyormuş…
Çocuklardan öğrenecek çok şeyimiz olduğunu, ben her zaman savunanlardanım! Onlar o kadar saf, temiz ve durular ki!
Kirli düşüncelerimizi, henüz onlara da aşılayamadığımız yıllarda maalesef; bu saf ve temizlik!
Çünkü aksi olsa, biz de bir zamanlar çocuk değil miydik? Bizim de öylesine duru ve saf iane düşüncelerimiz yok muydu?
Demek ki bizimkilerini de başka büyükler katletti!
Neye ve kime göre suçsa? Suçluyu bulma girişimlerimizde bize karşı; hangi çocuk, bu ikileme düşmeyecek kadar, iyi bir oyuncu olabiliyor ki! Dillerinde:
- Ben kırmadım!
Ben gitmedim!
Ben görmedim!
Ben yapmadım!
Duymadım…
Görmedim…
Bilmiyorumlar olsa da!
O anda ağızlarından dökülen sözcüklerin, bir anlamı var mı ki? Duygularını, mimikleriyle saklayabilme kurnazlığını beceremedikçe! Aksi konumlar başladığında da! Bu tezatlığının tek sorumlusu; biz değil miyiz ki?
Bir önceki mektubumda, farkındayım, hiç de iç acıcı şeyler yazamıyorum. Bir dahaki mektubumda sizi gülümsetecek, siyasi ve toplumsal etik açısından da; bizleri umutlandıracak! Güzel konular bulmaya çalışacağım; demiştim ya!
Gördüğünüz gibi olmuyor; Sayın NESİN! Daha ne kadar böyle devam eder derseniz? Siyasi anılarım, mektuplarınıza konu oldukça; bu çok zor bir ihtimal! Siyasette hiç bir şey değişmiyor ki! Eski tas, eski hamam misali…
Ama arada komik şeyler olmuyor değil; günlük yaşamda, onlarla da bu dizinin bütünlüğünü bozmak istemiyorum. Yoksa ağlanacak hâllarımıza; kahkahayla güldüklerimiz de var tabii ki!
Her akşam sokaklarımızı neşelendiren ( Aslında gürültü kirliğinden öteye ne anlamı varsa? İlçeyi nışadır sürülmüş at misali turlayan...)
300 araç ve içindekilerle, kırmızı otobüsün lokomotifliğinde! Güçlü adayımızın önderliğinde; alınan sonuçsa, bir sonraki mektuba kaldı.
Saygılarımla, hoşça kalın…

Site konuklarıma da; her zamanki gibi en değerli varlığınızdan, siteme düşen kısmı için teşekkürler efendim; sevgilerimle:))

Hiç yorum yok: