25.10.2009

ATATÜRK’TEN UNUTULMIYACAK BİR ANI!




Gazi, çiftliğinde dolaşıp hava alırken oldukça yaşlı bir kadına rastladı. Atatürk attan inerek bu ihtiyar kadının yanına sokuldu.
- Merhaba nine.
Kadın Ata'nın yüzüne bakarak hafif bir sesle;
- Merhaba dedi.
- Nereden gelip nereye gidiyorsun?
Kadın şöyle bir duralayıp;
- Neden sordun ki? Buraların saabisi misin? Yoksa bekçisi mi?
Paşa gülümsedi.
- Ne sahibiyim ne de bekçisiyim nine. Bu topraklar Türk milletinin malıdır. Buranın bekçisi de Türk milletinin kendisidir. Şimdi nereden gelip nereye gittiğini söyleyecek misin?
Kadın başını salladı.
- Tabii söyleyeceğim, ben Sincan'ın köylerindenim bey, otun güç bittiği, atın geç yetiştiği, kavruk köylerinden birindeyim. Bizim muhtar bana bilet aldı trene bindirdi, kodum Angara'ya geldim.
- Muhtar niçin Ankara'ya gönderdi seni?
- Gazi Paşamızı görmem için. Başını pek ağrıttım da... Benim iki oğlum gâvur harbinde şehit düştü. Memleketi gâvurdan gurtaran kişiyi bir kez görmeden ölmeyim diye hep dua ettim durdum. Rüyalarıma girdi Gazi Paşa. Bende her gün muhtara anlatınca, o da bana bilet alıverip saldı Angaraya, geceleyin geldimdi. Yolu neyi de bilemediğimden işte akşamdan belli böyle kendimi ordan oraya vurup duruyom bey.
- Senin Gazi Paşa'dan başka bir isteğin var mı?
Kadının birden yüzü sertleşti:
- Tövbe de bey, tövbe de! Daha ne isteyebilirim ki… O bizim vatanımızı gurtardı. Bizi de düşmanın elinden gurtardı. Şehitlerimizin mezarlarını onlara çiğnetmedi daha ne isteyebilirim ondan? Onun sayesinde şimdi istediğimiz gibi yaşıyoz. Buralara bir defa yüzünü görmek, ona sağ ol paşam! Demek için düştüm yollara. Onu görmeden ölürsem gözlerim açık gidecek. Sen efendi bir adama benziyon, bana bir yardım ediver de Gazi Paşayı bulacağım yeri deyiver.
Atatürk'ün gözleri dolu dolu olmuştu, çok duygulandığı her halinden belliydi. Bana dönerek:
- Görüyorsun ya Gökçen, işte bu bizim insanımızdır... Benim köylüm, benim vefalı Türk anamdır işte bu, dedi.
Attan indim. Yaşlı kadının elini tuttum:
- Anacığım, sen gökte aradığını yerde buldun, rüyalarını süsleyen, seni buralara kadar koşturan Gazi Paşa yani Atatürk işte karşında duruyor, dedim.
Köylü kadın bu sözleri duyunca şaşkına döndü. Elindeki değneği yere fırlatıp; Atatürk'ün ellerine sarıldı. Görülecek bir manzaraydı bu. İkisi de ağlıyordu. İki Türk insanı biri kurtarıcı, biri kurtarılan, ana oğul gibi sarmaş dolaş ağlıyorlardı. Yaşlı kadın belki on defa öptü Ata’nın ellerini. Ata da onun ellerini öptü. Sonra heybesinden küçük bir paket çıkarttı. Daha doğrusu beze sarılmış bir köy peyniri. Bunu Atatürk'e uzattı:
- Tek ineğimim sütünden kendi ellerimle yaptım Gazi Paşa, bunu sana hediye getirdim. Seversen gene yapıp getiririm, dedi.
Paşa hemen orada bezi açıp peyniri yedi. Çok beğendiğini söyledi. Sonra birlikte köşke kadar gittik. Oradakilere şu emri verdi:
- Bu anamızı alın, burada iki gün konuk edin.
( 'Ananı da al git!' deyip, geleceğin anılarını oluşturacak, bir anlamda vatandaşa küfredenler de var; usumuzdan silinmeyeceklerin arasında ya! ) Ata:
- Sonra köyüne götürün. Giderken de kendisine üç inek verin benim armağanım olsun, dedi…
Bu yazıyı okurken duygulanan veya ağlayanlar varsa, hala umut var demektir…
http://video.google.com/videoplay?docid=-7548543120460393751
Lütfen bu adresi google arama çubuğuna yazıp; açılan sayfadan Sevr’den Bop’a Türkiye linkini tıklayarak, izleyin! Tanıdıklarınızla da paylaşın! CUMHURİYET BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN…

Hiç yorum yok: