- Evet o gün menüde kadınbudu köfte vardı demiş… Esma:
- Kadınbudu köfte mi çıkardı? Ben hep bulgur pilavı yediğimizi anımsıyorum diye eklemiş… Gönül de:
- Evet çıkardı, hem de çok! Daha sonraki yıllarımda kadınbudu köfte, benim için hep Mardin’deki günler olmuştu, diye eklemiş… Türkan:
- Yaaa tahta dolaptaki pidelere, o sarı peynirlere ne dersiniz? Diye eklemiş ve Rabia anlamlı bir yanıt vermiş:
- O kadar da AMERİKAN PEYNİRİ yedirdiler ama tesir etmemiş. Hepimiz gene de ATATÜRKÇÜ- ULUSALCI yetişmişiz, demiş… Ben de yorum yapayım dedim ama benim parmaklar hızını alamayınca hep bir mektup gibi oluyor bu benim yorumlarım. Sonunda baktım çok hoşuma gitti bu fotoğraf üzerinden dönem arkadaşlarımızla tartışmamız, siteme de almaya karar verdim, sizlerle de paylaşmış olma adına.Ben de:
- Be köy çocuğuyum kızlar; kadınbudu köfteyi de Devletin yatılı okulunda öğrendim, itiraf ediyorum…
Devlet ve okulu; üstelik köy çocuğuna kucak açmış bir Devlet
Sizleri de batı okullarından oraya getirmişti ki entegrasyonu sağlayabilelim diye kızlar! Bu ne ince bir düşünce
Vaaayy bee! Yüreğim kabardı, şimdi mum yakıp da böyle bir Devleti arayıp, bulmak olası mı? Dedim…
- Ben daha çok kazanma adına emeklilik ikramiyemle ayakkabı dükkânı açmıştım. Altı yıl sonra da buraya kadarmış demek durumunda kalmıştım. Tabii o serisi kırık ayakkabılar da başını alıp bir yerlere gidemeyince, başıma kalmıştı. Sonra ben bunlara yeni bir mekân bulabilmek için ne çok uğraşmıştım da Kardelenlerin Anası, sağ olsun evime kadar eleman gönderip, bunları benden aldırmıştı.
Bir süre sonra ben kızların diline düşmüştüm, o meşhur dalgaların 11.si gelince! Bana:
- Aahh anacığım; yıllarca kıyamadın, satamadın, dağıtamadın da tam da kadıncağız kurtuldu bunlardan derken; bak sen şu işe! Deyip beni bir süre ttiiyee almışlardı. Çünkü o aralar, Kardelenler Anasından dolayı ÇYDD, bilgisayarları dâhil, her şeylerine el konulmuştu ya…
Benim de bağış olayı çok yeni olduğundan, tüm iletişim adreslerim o bilgisayarlarda mevcut!
Kardelenlerin Anası, pencereden başındaki kırmızı eşarplı görünümüyle, bizlere tv’lardan el salladığı günlerde; benim kapımın zili çaldı sabahın erken saatinde bir gün, gelen polisti! Bana:
- Kadriye Coşar, burada mı oturuyor?
Dediğinde bir yanlışlık olmuştur, şimdi düzeltiriz gider beyefendi, diye düşünmüştüm:
- Evet, buyuruuun!
Dedim ama memur bey bana:
- Neden söylemiyorsun hanfendi?
Deyince biraz da sert bir ses tonuyla! Olayın öyle pek de hafife alınmayacak bir yanı olmadığını görüp ben. Çocukların bana:
‘’ Vaaah anacığım vaaah!’’ deyişlerini anımsadım…
İçmden de:
‘’Ahh si….tirr! Bu ne yaaa!’’
Derken, buldum kendimi ama memur beye, çaktırmadan, bu duygularımı:
- Buyurun, dedim yaa! Neyi söylememi bekliyorsunuz ki? Diye ekledim… O da bana, sorusunu tekrarladı, ben de:
- Evet ben Kadriye Coşar’ım! Sorun ne memur bey? Dedim. O da bana:
- Adres ve kimlik tespiti yapmam gerekiyordu, yaptım! Dedikten sonra.
Elindeki kâğıtları duvara dayayıp da bir şeyler yazmaya başlayınca; ne yalan söyleyeyim; tırsmamın ötesinde, bir yerlerimin üç buçuk attığını itiraf edeyim ki! Gerçekten koorrkktuum…
- Biii ddaaakka memur bey; biii ddaaakkkaaa! Neler yazıyorsunuz siz oraya? Derken buldum kendimi. Bana:
- Korkma canım, korkma! Dedi o da…
Devletin memuru ile aynı devletin emekli öğretmeni arasında geçen şu diyaloga bir bakın lütfen! Gel de arama, o sana kucak açmanın ötesinde, kadınbudu yediren DEVLETİ!
Ama ben de hakkımı ödedim; yirmi yıl, iki ay hep köyde çalışarak, köy çocuklarını eğitmeye çalıştım! Evet, kabul ediyorum işimi yaptım ama şimdi öyle mi? Görev yerini beğenmeyip gelişi güzel rapor alanlar… Dayısının sırtında köprüyü atlayanlar… Daha köye adımını atar atmaz, dönüş gününün hesabını yapanlar… Saymakla biter mi bunlar?
Sonra bunu facebookta sadece bir fotoğraf paylaşımı olduğu gerçeğini anımsayıp, toparladım kendimi.
- Ne alaka Kadriye? Dediğinizi duyar gibi oldum kızlar. Ayrılığın verdiği paylaşım özlemi sayın hadi bunları da; deyip kapattım meseleyi…
Yook canım! Gece beni niye evimden alsınlar Fitnat? Ben kimseye yan bakmadım ki; sadece bağış yaptım! Zaten yerel seçimlerden yenice çıkmıştık o günlerde, bilgilerimiz bilgisayar kayıtlarında güncellenmişti. Eeee ben de 22 yıldır aynı adreste oturuyordum, hem de hiç kıpırdamadan. Üstelik ev bana artık bir hayli dar gelemeye başlamıştı. Damatlar, torunlar, dünürler derken… Bir de yıpranmasını hesaba katacak olursak; olacak iş değildi bu! Bu benim memurum daha gerçekten aynı köhne evde mi oturuyor acaba? Merakından başka bir şey olamazdı bence de!
Saygılar kızlaaar sevgiler! İyi ki varsınız ve de iyi ki sizlerin izini bulmuşum bee diye seviniyorum aaah! Bunu da unutmayın lütfeeennnn…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder