Bana göre şanssızlık!
Ona göre kadermiş!
Sana göre de, düpedüz akılsızlıkmış ya; bunun adı!
Merak bu ya:
- Sizce ne olmalı bunun adı?
Ona göre kader de olsa bunun adı.
O her fırsatta, düşünme limanına koşarcasına gidermiş…
Yaşadıklarını kader saysa da, gittiği limanda!
Bıkmadan, usanmadan, düşünür de düşünürmüş…
Düşünce kaynağına; geri dönme zamanı gelince de!
Her seferinde yumruğunu masaya vurup:
- Kader bu ya! Kader!
Deyip, hışımla kalkarmış ve:
- Bazılarına güler; birçoğunu da benim gibi ezer geçer bu kader, arkadaş!
Dermiş…
Güneşse, adı gibi bilse de yarın, gene geleceğini.
On saatçik de olsa, bu kısacık ayrılığın acısıyla, sızısıyla kıvanırken.
Hırsından kızarır da kızarırmış ya!
Her akşam bıkmadan, usanmadan gitmek zorunda olduğunu ama…
Umutla, özlemle beklenmek istediğini!
Eğilerek denizin kulağına fısıldarken;
En sıcak renklerini, denizin koynuna bırakıverirmiş ya! Güneş…
Tam da elinde ince belli bardağındaki çayınla;
Mavi tahta sandalyene oturduğun anda;
Yüreğini de, akşamın ılık meltemine bıraktığında sen!
Deniz, koynuna konulan kor ateşle kucaklaştığında;
Kendine ait mavi rengini değiştirip de yavaş yavaş…
Çiçeklenmiş nar bahçesine ve adeta gelincik tarlasına benzeştiği anda;
Ateş kızılı nilüferlerin, denizi boydan boya kapladığında.
Bu muhteşem renk cümbüşünden, fazlasıyla etkilenerek sen;
Susturamayınca beyninin o sürekli kendi kendine konuşan yanını:
- Akılsızlık işte! Akılsızlığın ta kendisi bu!
Derken, bulursun ya kendini!
Günün sonunda alışkanlığa dönüşen, akşamsefanda;
Denize karşı oturduğun o tahta sandalyede;
Tavşankanı çayını yudumlarken…
Onun kader dediğine!
Yoo! Şansızlığın ta kendisi bu deyince ben…
Sen:
- İnsan kaderini de şansını da kendisi yaratırmış arkadaş, kendisi!
Dersin ya!
Çok bilge bir ses tonu ve kararlıkla…
Sahi; bana göre şansızlık;
Ona göre kader;
Buna göreyse; akılsızlıksa bunun adı!
Bağışlayın merakımı:
- Sizce ne olmalıdır, bunu adı?
‘’Neyin?’’
Dediğinizi duyar gibiyim;
Neyin olacak canım!
Onun gibi her gün düşünce kaynağına açılan; yanlış zili çalmanın!
Bunun gibi yıllarca yanlış odalarda düşünmenin!
Benim gibi yanlış evde yaşamanın!
Onlar gibi yanlış yataklarda uyumuş olmanın…
Sahi:
- Sizce ne olmalıdır adı?
Farklı tarzda bir yazı denemesinin bir ilki! Genelde toplumsal çarpıklılığımız diye adlandırabileceğimiz, hepimizi rahatsız eden ve üzen yaşanmışlıklarımı, yazıya dökerek rahatlayabilen bir yapım var. Onları paylaşmaya çalışıyordum. Sizce ne olmalıdır adı? Başlığını attıktan sonra ortaya çıkan bu yazımı da sevdim, saat çok geç de olsa, siteme yerleştirmeden, uyumak gelmedi içimden. Yarına kalsaydı, paylaşma konusundaki düşüncem kesin değişirdi. Hiç denemediğim bir yazı türü oldu benim için çünkü bu! Sanırım Karakalemdeki gençlerin o güzel yazılarına öykündüğüm için çıktı bu yazı. Gençlerin satırlarında dolanmak, onları anlamaya çalışmak, çok zevkli! Bence siz de zaman ayırın bu güzel insanların, güzel yazılarına:)
Şiir desem şiir değil!
Hele düz yazı hiç değil!
Adını koyamasam da sonuçta harcadığım bir emek vardı bu gece, geri dönüşümleri merak etmedim diyemiyeceğim...
Saygılarımla, hoşça kalın:)
1 yorum:
Cahillik tabii ki!
Tükürdüğünü yalamama; kaderimmiş deyip, boyun eğme!
Elinize, dilinize sağlık!
Hele de bu ilk denemem demişsiniz ya!
Sürekli üzerinde yoğunlşamanızı rica ediyoruz o zaman, daha güzel paylaşımlara yelken açıp, bizi de teknenize almanız dileğimle sevgili hocam!
Saygılarımla ellerinizden öpüyorum,iyi ki blogunuzu görmüş ve sizi tanımışım diyorum şu anda sevgilerimle...
Yorum Gönder