28.05.2010

Çağı Yakalamak

Yanımda fotoğraf makinem yoktu ama yazıma konu olan Pakize Teyzem, bu teyzelerden biriydi işte...

Anneannesinin çorbasından yana olanlar, annesinden gördüğü gibi yaşamını sürdürmeye çalışanlar, içinde olduğum çağdan yana olmayı tercih ederim deyip, yeniliklere penceresini açanlar…
Bugün, erken kalkıp Devlet Hastanesine gitme gereği duydum, daha erken gidip sıra alma hamaratlığını gösteremeyince. Sabah kontrollerine denk gelecek fişlerden birini kapamayınca, çalışanlara verilen bir saatlik öğle yemeği süresinde, öğleden sonraya kalan sıramı beklemek için, eve git gel yapmaktansa, aradaki boşluğu, bahçede geçirmeye karar verdim, bir bankta oturdum.
Yanımda okunacak hiç bir şey yoktu ama ben oldum olası hemen yanı başımdaki tanımadığım insanları okumaktan yana kullanırım tercihimi. Bugün de öyle yaptım. Aynı bankı paylaştığım hasta, dişini çektirmişti, onu okumamın pek olasılığı yoktu, geçmiş olsun! Dedikten sonra, beynimden geçenleri okuyordum, yakın geçmişte ondaki metinler de aynı şeye odaklanmıştı. Çözümsüzlükten, bunları tekrar tekrar okumaktan da gına gelmişti zaten, acabalarla satır aralarında dolanmaktan başka seçeneğim de yoktu!
Az sonra, oturduğum bankın yarım metre ötesine gelerek, çöken. Başında beyaz yaşmağı, üzerinde çiçekli şalvarı, gene elde dikilmiş üstlüğüyle ve elinde eczanelerden birine ait reklam amaçlı yapılmış olan çantasıyla; bizim gibi vakit geçirmeye çalışan teyzeyi sevdim. Geçmiş olsun dedik birbirimize ve o:
- Ezan okundu mu ki? Saat kaç acaba?
Dedi ama hemen çantasından telefonunu çıkarıp, baktı ve:
- Erken daha; okunmamıştır.
Diyerek, bizimle de paylaştı. Ben kendisine:
- Yanlış anlamayacaksan; o telefonu aramalarda da kullanıyor musun? Yoksa sadece sen aranınca mı açıyorsun? dedim…
- Çoccuumm bunu bana kızın, kızı almış gelllmiiiş; dedi…
- Torunun yani! Ne güzel! Dedim…
- Eeeyyyiii de ben bilemem ki dedim; ilkinde sadece çakarsa, bastım! Çocuklarla konuştum, dedi…
Çoook hoşuma gitti; sizlerle de paylaşmak istedim. Bayındır İlçesinin, Fırınlı Köyünden, Pakize Teyzem! Torununun kendisine aldığı cep telefonuna önce sıcak bakmasa da! İhtiyaçları arasında saymasa da! Çocukları arayınca çalan cep telefonundaki ekran ışıklandığı için onu ne de güzel ‘’çakarsa’’ diye ifade etmesini, görmenizi isterdim. Konuşturmaya devam ettim:
- - Çocuklar, torunlar aradı telefonun çaktı, sen de yeşil düğmesine bastın ve konuştun ahhh! Ne güzel! Sonraaa dedim…
- Sonra çoccummm; baktım evde, damda, bahçede, nerde olursan ol, ne güzel konuşuyor haberleşiyorsun. Sordum toruna; ben sizin telefonlarınızı nasıl çaktırcam? Hadi, onu da öğret bana dedim. Anlattı, aynı odanın içindeyken annesinin telefonunu, kendi telefonunu nasıl çaktırcağımı gösterdi, öğretti bana, koleeyyymişş! Şimdi arıyooom artık, dedi…
Hepimizin yakın çevresinde cep telefonlarına bu şekilde yaklaşan tanıdıklarımız var. Bozarım korkusuyla çekimser davranarak, uzak dururlar yeniliklere. Pakize Teyzem bunu çabuk aşmış ve şimdilerde uzaktaki yakınlarıyla konuşmanın keyfini çıkarıyormuş.
Ben de teknoloji özürlülerinden sayılırım aslında, bilgisayar kullanmaya çok geç başladım, ilk ay bozma korkusunu, ben de yaşadım ama öğrenme sürecinde word ve net olayını da aynı anda yapmaya çalıştım. Bloğumdan sizlerle yazılarımı paylaşmaktan da çok mutluyum!
Çok değil birkaç gün önce bir emekli öğretmen arkadaşımla bir öğleden sonra, birkaç saat sohbet edip, farklı konularda paylaşımlarımız oldu. Bir ara ben net dedim, blog sitem dedim, öykü yarışmalarından, sonuçlarından bahsettim. Arkadaş:
- Benim şu interneti öğrenmem gerek, dedi…
- Evde bilgisayar var, Internet bağlantısı var. Bu durumda öğrenmek kelimesi çok gereksiz ve anlamsız arkadaş. Bağlantıyı tıklayıp, aramak ve öğrenmek istediğin şeyin adını yazacaksın, bir tık daha, olay bitti. Ondan sonra zaten sistem seni yönlendiriyor, dedim…
Üniversite bitirmiş iki çocuğu var. Biz çocuklar için bir ömür vermeyi seve seve göze aldık da; diye geçirdim içimden ama paylaşmadım bu netlikte kendisiyle bunu…
İki yıl önce kızımın işi dolayısıyla Ankara’da kaldım uzunca bir süre, bastırılamayan analık duygularımın sonucu olsa gerek bu da! Bu süreç içinde telefon konuşmamızda, yazdıklarımı paylaşırken gene bu arkadaşımla, o gene:
- Ben bilgisayarda yazamam herhalde, benim de var yazılmış birkaç öyküm ama demişti.
- Farklı bir alternatif yok arkadaş, evinizde bilgisayar var oturup çalışacaksın. Bence önce sadece klavyeyi al kucağına, yazıyormuş gibi yapıp aklından geçen cümlelerdeki harfleri sırayla tıklat, parmaklarını alıştır, demiştim…
İki yıl sonraki yüz yüze sohbetimizde, öğretmen arkadaşımın, bu konuda hala yerinde saydığını gördüm, üç gün önce. Bu gün de Pakize Teyzemin, telefon kullanma olayına şahit olunca, kendisini teknoloji konusunda penceresini açarak, içinde bulunduğu çağdan yana olma gayretini gördüm. Aradaki farkın tek nedeni, olaylara yaklaşımımızdan ibaret olsa gerek!
Sohbet uzadı ve 65 yaşındaki Pakize Teyzemin, iki yıl önce de Arapça Kuran okumayı da söktüğünü öğrendim. Öncesinde elifi bile tanımayan teyzem azmetmiş, sökmüş ve şimdi Arapça dualarını ve de Kuranını okuyormuş…
- Eli öpülecek bir kadın olduğunu bilmeni isterim, dedim… Çok hoşuna gitti:
- Çoocuumm, senin evin nerde? Dedi…
Ben, emekliyim aslında; ona teyze demem bile, abes bir durum da! Üzerimize geçirdiğimiz bir pantolon ve kot gömlekli halimizden sanırım bu yaklaşımları da! O bana çoocuummm; diyerek devam etti konuşmasına gene:
- Emekli öğretmenim diyoosun; maşallah ne güzel sohbet ediyoosun! Neler var? Burnu bir karış havada, insana laf bile atmayanlaaa; dedi…
Giyim tarzımızdan ötürü, bizi evladı yerine koymayı tercih edenlerin çoğu; iki metre bez parçasını, siyasette de ayrıcalık ve de kendinden yanalık olarak gördüğünün faturasını, kendinden öteye çocuklarını da ödeme riski altına soktuğunu görebildiler mi acaba?
Diye merakımı yenemeyip, kalan zamanda altı kişinin nabzını yokladım ama Elifçeler değildi; Mehmetlerdi konuştuklarım! Parti kimliğini bu kez önceliği yapmadan, Kılıçdaroğlu’ndan yana olacaklarını söyleyenler ve her zaman partim önde gelir diyenler; %50 %50 ydi! Her zaman partim önde olur diyenlerden, parti kimliğini MHP olarak açıklayan vatandaşımız ekledi:
- Kılıçdaroğlu, batının çocuğu olsaydı, belki de…
deyip ekleyince:
- Ana babamızı ve doğacağımız şehri seçme şansımız var mı? Veya Kılıçdaroğlu’nun bugüne kadar hiç bölgesel ayrımcılık yaptığını gördünüz mü? Dedim…
Soruma aldığım yanıt:
- Ben batılı olmayana, ne olursa olsun; oy vermem kardeşim! Beni kandıramazsın; oldu…
- Kandırma üzerine oy toplanıldığını kabul ediyorsunuz zaten, doğru! Ama benim ne seni, ne de başkasını kandırma gibi bir amacım yok; ben sadece kişisel düşüncenizi merak ettim ve bu dönemi kaybettiklerimizi geri kazanma adına, en iyi şekilde değerlendirmek zorunda olduğumuzu paylaşmak istedim, o kadar dedim…
Sevgiyle kalın

Hiç yorum yok: