21.02.2010

Sayenizde Artık İşimi; Sevemez Oldum!

Evler, evler, evler…
Köyler, ilçeler, iller…
Mahalleler, siteler, ülkeler…
Yıllar sonra, gün geçtikçe yaptığım işin, işkenceye dönüşeceğini bilemezdim.
O kadar çoksunuz ki!
Üstelik o kadar da aç gözlüsünüz ki!
Aslında bir tanesi yetecekken her birinize;
Nelerden, ne değerlerden vazgeçmenin adına da olsa siz;
Birken iki, ikiyken üç hatta beş tane olsun diye kulaç atarken her biriniz;
Öyle noktalara geldiniz ki!
Sayenizde artık işimi, hiiiçç sevmez oldum!
Sizin payınıza o sayılarını katlamak için çırpındığınız evlerde yaşamak düşerken.
Benim payıma da o evlerde yaşayan sizleri; gözlemek düştü!
İtiraf ediyorum; artık payıma düşen bu sorumluluğu, hiç ama hiç sevmez oldum!
Çünkü siz aynı zamanda payınıza düşen insanlığınızdan gün geçtikçe; o kadar hızla uzaklaşır oldunuz ki!
Hangi köyde;
Hangi ilde;
Hangi ülkede;
Hangi mahallede…
Olmanızın hiçbir hükmü kalmadı üstelik artık!
Çünkü siz hiç farkına bile varamadan ben;
İstediğim kadar, üstelik bir dürbüne bile ihtiyaç duymadan;
Her birinizi istediğim kadar, izleme hakkına sahiptim!
İşin kötüsü ne biliyor musunuz?
İtiraf ediyorum!
Siz tıpkı bir bukalemun gibi o kadar çabuk şekil ve gömlek değiştirir oldunuz ki!
Artık sizi gözleme ve gerekli yereler yerlere rapor verme işimden; nefret eder oldum!
Neler oldu size böyle?
Nasıl bu kadar özünüzden; hızla uzaklaşabilir oldunuz?
Nasıl bu kadar vicdansız?
Nasıl bu kadar hesapsız ve kitapsız?
Nasıl bu kadar riyakâr olabildiniz?
Sizi anlamakta zorlanır oldum!
Kalıbınıza bakıldığında; adam gibi adam işte denilenlerinizin bile!
O dört duvar arasında, nasıl da kalıbına hiç ama hiç uymayan;
Ve de özüyle, sözü hiç bağdaşmayan!
Türlerinizin içinde hızla; katlanarak artmaya başlamasına.
Ben bile itiraz ediyorum artık; çünkü hiç tahammülüm kalmadı size…
Ne acıdır ki!
Bizim, sizin gibi bir zaman sonra, emekli olma hakkımız da yok!
Sevilmeyen bir işe katlanmanın zorluğunu insan olarak, siz aslında çok iyi bilenlerdensiniz.
Sizin bildiğiniz zorlukla, benim yaşadığım zorluklar; birebir aynısı…
Sunmak zorunda olduğum raporlarsa artık üç aşağı, beş yukarı, onlar da aynılaşmaya başladı üstelik!
Gözlemeyi kısa tutup;
Bir başka ülkeye;
Bir başka mahalleye;
Bir başka siteye…
Yönelmem, aradığım farklılığı getirmez oldu artık; bana bile…
Siz özünüze dönüp:
‘’Neler oluyor bana?’’
‘’Neler oluyor bize?’’
Demez misiniz?
Varlık sebebiniz sayılacak öze!
Bu kadar saygısızlık etmekten; hiç ama hiç utanmaz mısınız?
Kendisine sunulan eğitim imkânının sadece öğretimini alıp;
Bu vesileyle de alınan diplomalar ne yazık ki artık hiçbir işe yaramaz oldu.
Oysa onun her bir zaman diliminin adı bile;
Eğitim ve Öğretim Yılı olarak geçer ama…
Öğrendikleriniz ve ezberledikleriniz sizi birer diploma sahibi yapmaya yetiyor da!
Eğitim kısmını takmadığınız için siz!
Sizler de hiç takılmayacak ve de ciddiye alınmayacaklar arasında yer alır oldunuz!
Hiç ayırtına varamasanız da bu gerçeğin; ne yazık ki özü bu olmaya başladı…
Zamanında alınan diplomalarınıza ve de…
Hasbel kader de olsa bir yerlere atılan imzalarınıza yaslanıp!
Koca bir ömrü tüketir oldunuz!
Birçoğunuz çok farklı mekânlarınızda;
Çok farklı kimliklerinizle;
Çok farklı kariyerlerinizle üstelik
Tek tipe dönüşür oldunuz…
Sevgiyi unuttunuz!
Saygıyı rafa kaldırdınız!
Vefayı bir semt sandınız!
Dayanışmayı, paylaşmayı yok etiniz!
En başaralı olduğunuz ortak noktanızın adı ise!
Bencilleşmek oldu!
Keşke bizim de sizin gibi emekli olabilme hakkımız olsaymış…
Bunca değerlerinizi yok edip, yaşamayı hüner sayan sizleri izleme, gözleme ve de hakkınızda rapor sunmanın; bu kadar çekilmez bir hal alacağını, hiç düşünemezdim!
Sizi gözlemek;
Size katlanmak;
Gerçekten zorlaştı!
Kalıbına, diplomasına bakıp;
Ardından bir de ortaya saçtığınız laflarınıza bakınca;
Çizgimi aşmamakta çok ama çok zorlanır oldum…
Özüyle sözü bağdaşmayanların raporunu tutmaktansa; çizgimi aşıp, görünmezlik zırhımı yırtıp, sizin dilinizden, sizin anlayacağınız şekilde, ortaya çıkma; o laf diye ortaya saçtıklarınızın hesabını sormayı, o kadar çok arzu eder oldum ki!
Oysa işim sadece gözlemek ve rapor sunmak…
Kaybettiğiniz değerlerinizle;
Sergilediğiniz tavırlarınızla,
Ettiğiniz laflarla; size katlananların yanında saf tutup; onların deyemediklerini, yüzünüze haykırmayı yeğler oldum…
Belki bizim âlemdeki en şanslı yanımız da buymuş!
Aramızda sorumluluk farkı olup; cinsiyet ayrımı olmamasıymış!
Bunu da sizi izleyip, rapor sunma işimizi yaparken; sayenizde öğrenmiş oldum.
Bu kısa öyküden, hepimize düşecek bir pay var sanırım! Almasını bilene…

Hiç yorum yok: