19.09.2009

Halklar Layık Olduğu Yönetimlere Kavuşurmuş

Bu sözü her zaman anlamlı ve önemli bulmuşumdur. 13.09.2009 da Pazar günü bunu, yazarak neden sizlerle de paylaşmak istedim? Bu yazıyı yazma gereksinimi duyduğum anla bütünleştiği için internet kullanıcılarıyla da paylaşmış olayım ‘’fizy.com ‘’ diye bir site var ve sınırsız müzik kaydına, indirmeden ulaşıp, dinleyebiliyorsunuz. Çok sevdiklerinizi de isterseniz liste oluşturup, kaydedebiliyorsunuz. Bu siteden dinlerken huzur bulduğum müzikleri seçiyordum. Gülay’ın, Neşet Ertaş’la birlikte söylediği ‘’Zülüf dökülmüş yüze…’’ türküsünü ikinci kez dinleme gereği duyduğumda, sesiyle birkaç kez oynamak zorunda kalmıştım. Ses volümünü biraz fazla açtığımda, müziğin verdiği doyum da artıyordu sanki ama başkalarının tercihini düşünerek, hemen sesini azaltıyordum; toplu halde yaşamanın, kaçınılmazlarından saydığımdan olsa gerek...

İşte tam bu sırada stattan gelen seslerle, evlerimizde televizyon izleme veya müzik dinleme gibi bir şansımız kalmamıştı. Birileri o anda bize defalarca ‘’ Pembesi gitti, tozu kaldı…’’ parçasıyla; şimdi! Demet Akalın’ı dinleyeceksiniz diye dayatıyordu adeta! Ardından ‘’Sana bana kalmaz bu dünya, salla salla oyna! Sen iste yeter ki, kulun kölen olayım’’ ve benzeri arabesk parçalar girdi devreye…

Davulla tempo tutmalar ve hep birlikte slogan atmalarla devam etti bu süreç, bir saatten fazlaca bir süre. Bir ara mikrofondan birisi:

Sayın Kaymakamım, Sayın Belediye Başkanım, Sayın İlçe Parti Teşkilatı Başkanlarım, Sayın Belediye Meclisi Üyelerim, Sayın Daire Amirlerim…

Diye başladı söze ve bu coşkunun nedeninin, Tire Spor Kulübünün sezon açılışı ve stadyumda yapılan yeni saha düzenlemelerinden dolayı, bir açılış şöleninden kaynaklandığını anlamış olduk bizler de. Etrafa yayılan coşkuya bakarsanız; sanırsınız ki olmayan bir stadyum kazandırılmış ilçemize! Stadyumlar ortak kullanım hakkımız olan mekânlarımız arasında değil mi? Peki öyleyse ilçemizde stadyumun kapıları, bu kapalı mekânda yürüyüş yapmak isteyen kadınlara kimler tarafından? Ne gerekçeyle kapalı tutulmaktadır?

Şikâyet etmeye kalksak, ilçenin yetkili birimlerinden sorumlu olanların, hepsinin zaten orada olduğunu duymuştuk, yapılan konuşmalardan! Ben de bu günkü yazımda eleştiri hakkımı kullanarak, gereksiz yere yapılan gürültü kirliliğinden, rahatsız olduğumuzu paylaşmak istedim sizlerle.

Ramazanın gelişine en çok sevinenlerden biriyim herhalde ben. Çünkü aman ramazan gelmeden, şu düğün olayını gerçekleştirelim diyen o kadar çok kişi varmış ki sırada bekleyen. Esnaf kefaletin açık hava düğün salonundan gelen seslerle; mahalle arasında yapılan nişan, sünnet ve düğün törenlerinin müzikleri birbirine karışınca, o sıcaklara rağmen kapıyı, pencereyi kapatmakla, çözüme ulaşmış olamıyorduk! ‘’Aaa be kaynana; naaaptım sana?’’ ile başlayan, şak şukayla devam eden müziklerden, kaçamıyor olmaktan dolayı, sinir sistemiz epey bir yıpranmıştı yaz boyunca! Tıpkı geçen yazlardaki gibi…

Aliağa Belediyesi, her yıl kültür, sanat, farklı konularda bilgilendirme panelleri ve eğlence içerikli etkinlikleriyle ‘’Emek Şenlikleri’’ yapıyor. Bu yıl 20.sini sundular Aliağa Halkına. Bu güzelliği başlatan, Aliağa’da üç dönem Belediye Başkanlığı yapan, sonrasında da bir dönem CHP- İzmir Milletvekillerimizden olan Hakkı Ülkü…

Bizden kilometrelerce uzakta olmasına rağmen çocuklarım, ilk kez o şenliklerde yazarın kendisine kitap imzalatma olayıyla tanışmıştılar. Kendisinde imzalı kitabı olan bir yazarı televizyonda gördüklerinde, iki kardeşin heyecanını izledim ben, iki kızımın çocukluk yıllarında! Yedi yaşındayken kızım Nadire, Ataol Behramoğlu’nun şiirlerini ezberlemekten, büyük bir zevk almaya başlamıştı.

Sınırlı eğlence etkinliklerimizin arasında yer alan, 24 Kasımlarda yapılan eğlenceli yemeklere, çocuklarımızla birlikte gidiyorduk. Kalabalık katılımı olan bu gecelerde, bunları okumaktan büyük zevk alıyordu; o yaştaki bir çocuğun gelişiminde olumlu, güzel katılımlardı bence. Kendi adına imzalı bir kitaba sahip olduğu için sevincini yaşamanın, bir uzantısıydı bu paylaşma arzusu da sanırım. Ne yapıp edip o gecelerde, ortaokula gelesiye kadar, bir ara o mikrofonu kapmayı başarıyordu. Katılımcıların keyif noktaları doruklara erdiği saatlere denk geliyordu bu da ancak! Ardından, 1982 de Türkiye genelinde başarılı çalışmalarından dolayı; yılın öğretmeni seçilen, Orhan Aksay Ağabeymiz masasından kalkar, Nadire’yi omuzlarına alıp:
- Afferim kız sana!
Deyip, salonda birkaç tur atıyorlardı; salondakilerin alkışları eşliğinde…

Emek Şenliklerinde, okul bahçelerine yığılan et çamurlarıyla, önceden hazırlanan kartonların üzerine isimleri, palyaçolar tarafından yazıldıktan sonra, et çamurundan aynı anda, aynı bahçede, yüzlerce çocuk, o çamura şekiller vererek, yaptıklarını kendilerinin isimleri yazılı olan beyaz kartonların üzerinde, okul bahçesinde sergilemenin mutluluğunu yaşarken! Aynı anda yüzlerce çocuğun yüzünde, gözlerinden yansıyan ışıltıyı gördüm ben! Yaşamaya ve yaşatmaya değer mutluluklar bence! Sonrasında da bu çocuklar salonlara alınıyordu, ücretsiz çocuk tiyatrosu izlemeleri için…

Çocuklarıma bu zevki yaşatmanın adına her yıl severek gidiyorduk Aliağa’da yapılan şenliklere ve biz de çok farklı konularda düzenlenen panellerle bilgilerimizi tazelemenin ötesinde, konumunda uzman kişileri dinleme şansını yakalayıp, yeni bilgiler edinebiliyorduk. Son gece güzel bir konserle, seneye görüşmek üzere dilekleriyle noktayı koyuyorlardı... Tüm bu güzellikler, belediye tarafından organize ediliyordu. Çok ilginçtir; iç içe bunca etkinliğin bir arada yürütülmesine karşılık, ilçede gereksiz yere gürültü kirliliğine, hiç şahit olmadım!

Yönetme adına gelenlerce, geri dönüşümü paha biçilmez güzelliklerle dolu olan bu etkinliklerin, ilçemiz Tire’de de yediden yetmişe herkese yaşatılması umuduyla! Hoşça kalın…

Kadriyecosar.blogspot.com u daha tıklamayanlardan mısınız? Yakın gelecekte sitemde sizlerle paylaşacağım, güzel sürprizlerim olacak…

Hiç yorum yok: