25.10.2009

NE OLACAK ŞİMDİ?

İzmir Kuş Cenneti Derneği’nin düzenlediği öykü yarışmasında seçilen öykülerden, bir öykü kitabı oluşturulacak. ‘’Ne Olacak Şimdi’’ isimli öyküm de bu kitapta yer alacak. Öykümü sitemden sizlerle de paylaşmak istedim…
NE OLACAK ŞİMDİ?

Tarih,1960’lı yıllar! Yer, Güneydoğu Anadolu’da Diyarbakır’ın, Merkez Köylerinden Tavuklu! 1938’de, Bulgaristan’dan göç eden muhacirlerin yaşadığı bir göçmen köyü bu! Çevre köylerin çocuklarıyla birlikte, aynı dershanenin içinde, tek öğretmen tarafından, eğitim öğretimin sürdürüldüğü bu süreçte, günün birinde gene son derse girmişlerdi çocuklar. Hepsi zil çalınca eve gitmenin sevincini yaşıyordu. Ödevlerini verip, öğretmenleri kendilerine “eve gidebilirsiniz“ Dedikten sonra, bu kadar kara kara düşünecekleri; hiç birinin aklına gelemezdi! O günden sonra, okullarında yeni bir uygulama başlayacaktı ve öğretmenleri onlara, bu gerekçeyle ilgili olarak, bir açıklama yapmıştı o günkü son derste:
- Çocuklar, okullarımızda ABD, yardım amaçlı, yeni bir uygulama başlatıyor. Bundan sonra okulumuza gelecek olan süttozlarından size süt hazırlayıp, içireceğiz. Onun için yarın herkes okula gelirken, birer bardak getirecek. Tamam mı? Anlaşıldı mı? Dedi ve çocuklar koro halinde:
- Tamam Öğretmenim! Anlaşıldı…
Dediler ama durum öyle değilmiş ki sınıftan çıkan öğrenciler birbirlerine:
- Bardak ne ki?
Diye sormaya başladı. Bu sorunun cevabını ise sadece Kamber Ağanın torunu, Şükrü bilmişti…
- Maşrabanın camdan yapılanı, dedi…
- Sen nerden biliyorsun onu? Dedi arkadaşları merakla…
- Kamber Dedem şehre gidince almış bana ama anam kullanmama izin vermiyor; kırarsın diye…
- Yalan söylüyorsun; dedi arkadaşları…
- İnanmazsanız gelin de göstereyim! Vallah doğru söylüyorum dedi, Şükrü…
Merak bu ya! Topluca Şükrü’nün peşine takıldı, köyün okullu çocukları. Şükrü dış kapıyı açınca, bir sürü çocuğu karşısında gören Hafize Teyze, şaşırdı:
- Hayırdır inşallah! Ne oldu çocuklar? Analarınız merak eder ya sizi! Neden topluca geldiniz siz, bize? Dedi…
Bu kez de tek yanıt! Şükrü’deydi:
- Ana, bunlar bizde bardak olduğuna inanmadılar! Ona bakmaya geldiler. Göstersene be! Yalan söylemediğimi görsünler! Dedi…
- Ya Sübanallah! Ya sabır… Merak edecek başka şey bulamamışlar mı? Ne taktın peşine de getirdin hepsini eve bunları sen?
- Öğretmen bardak istedi, bunlar da bilmiyormuş, bardağın ne olduğunu! Bizde var dedim, inanmadılar. Ben de gelin bakın dedim! Göstersene ana be…
- Balık baştan kokar! Diye boşuna söylememişler! Demek ki! Kim isterse istesin, göstereyim ama okula götüreceğini sanıyorsan; aldanıyorsun Şükrü! İzin vermem; dedi Hafize Hanım…
Ve gitti, sakladığı yerden, bardağı aldı, gösterdi köyün okullu çocuklarına ama ellemelerine izin vermedi tabii ki! Ertesi gün de Şükrü’nün, bu bardağı okula götürmesine de izin vermedi…
Hürmüz, eve gidince önce anasının, akşam da babasının canını çok sıktı. Olmayan bir şeyi istemekle kalmayıp, susmak bilmeyen ağlamasıyla…
- Bana ne ya! Ben bardak istiyorum! Nerden bulursanız bulun! Öğretmen istedi ve Kamber Dede, Şükrü’ye bardak almış. Hep beraber evlerine gittik, Hafize Teyze bize gösterdi; Şükrü’nün bardağını. Maşrapa gibi ama maşrapa değil! Bardak, bardak işte! Pırıl pırıl parlıyor. Bardağın ne olduğunu da ben mi öğreteceğim size? Ben, ana baba mıyım? Çocuğum! Naapcam ben şimdi yarın? Bardak getirin dedi öğretmen! Bizde yok mu diyeyim? Bana ne istiyorum, bulun! Derken, gözyaşları sicim gibi akıyordu… Babası Aziz Usta:
- Tamam! ABD size süt gönderiyorsa; şehre gidince söz! Bardağını da ben alacağım kızım! Evdeki manda sütünü içmezsin ama okula gelen süttozundan içmek için; bardağımız yok diye şişirdin kafamızı be! Sus artık, yeter ağlama dese de…
Kırık plak gibi Hürmüz, hep aynı şeyleri söyleyip, ağlamaya devam edince! Bu kez, Aziz Usta, köyde içki içen arkadaşlarını düşünmeye başladı…
- Tamam be kızım sus! Tamam; bu gece ben sana bardak yaparım! Dedi…
- Beni kandırıyorsun! Susmam için diyorsun değil mi? Peki ben, yarın naaapcam? Ne götüreceğim okula? Deyince, Anası:
- Maşrapa götürürsün! Baban, şehre gidince hepimiz için alsın birer bardak. Bu kadar nefes tüketip de seni susturamadığım bardaktan, ben de isterim artık! Dedi… Aziz Usta:
- Bırak zırlamayı da bak çok geç olmadan; önce Salih Agana git, onda yoksa Veli Agana, onlarda da yoksa Hakkı Aganlara git. Babamın selamı var; sizden bir rakı şişesi istedi babam de! Sen rakı şişesini getir, ben sana bu gece bardağını yaparım. Sen, en iyisi bii tane bulsan bile, kırılır mırılır, ötekinden de bii şişe koparmaya bak. Hadi koş, getir şişeyi, o çok istediğin bardağı yapayım ben sana.
Deyince babası; hiç inanmasa da Hürmüz, söylenen komşularının, evlerinin yolunu tutmuştu, koşarken ayakları birbirine dolanıyordu adeta… Hem de tam tamına; beş tane rakı şişesiyle dönmüştü eve. Babasının dediği gibi yapıp, birinden aldığı şişeyi, diğer komşu agaya göstermemeye çok özen göstermiş ve başarmıştı!
- Al getirdim işte; hadi bardağımı yap da göreyim…
Derken hiç umudu yokmuş ama biraz gazyağı ve birkaç metre kalın pamuk ipiyle operasyona başlayınca Aziz Usta. Nasıl bardak yapacak bu? Diye hane halkı merakla izlemiş onu…
İpi gazyağının içinde bir süre bekleten Aziz Usta; bu ipi rakı şişesinin ortasından çevresine sarmış. Gazlı ipin ucunu yakıp, yanmasını beklemiş ve yanma olayı bitince; ısınan şişeyi bir havluyla tutup, ipe yakın bir yere çekiçle yavaşça, birkaç kere vurup, şişeyi ikiye ayırmayı başarınca; en az Hürmüz kadar o da sevinmiş… Hürmüz’se:
- Aaa vallahi yaptı! Kamber Dedenin, Şükrü’ye aldığı bardak da aynen böyleydi kız anne…
Derken; yarın okula götürebileceği bir bardağı olduğu için o kadar çok sevinmişti ki! Hemen babasının elinden alıp, önce evde su içerek, denemeye kalkınca. Aziz Usta:
- Olmadı ki daha! Dur çekiştirme! Ağzını keser bu ya! Daha çok işi var onun…
Deyip, eline aldığı bir zımparayla, ağız kısmını başladı törpülemeye. Bir zaman sonra Hürmüz’ün sabrı bitti ama yarın okula götüreceği bir bardağı olduğu için çok ama çok sevinçliydi artık. Deneyebilmek için dayanamadı, bitmesini bekleyemedi! Yatağında, yarın okulda, tek bardağı olan, çocuk olmanın hayalini kurdu. Gerçi, Şükrü’nün bir bardağı vardı ama anası “Okula götüremezsin onu!“ demişti ya…
Arkadaşlarına nasıl yaptıklarını, nasıl anlatacağını düşündükçe de çok heyecanlandı! Çok ama mutluydu çok... O gece sabaha kadar da çok güzel rüyalar gördü! Ertesi gün sabahleyin okula en erken giden, Hürmüz olmuştu. Köyün okullu çocukları Hürmüz’ün bardağıyla su içme yarışına girmişti okulda. Hepsinin sırayla birer kez kullanmasına içi el vermese de izin vermişti Hürmüz. İkinci kez bu bardaktan su içme hakkını ise sadece üç kız arkadaşı almıştı. Diğer çocuklar için bardağı ikinci kez kullanabilmesindeki ısrarlar ise hiçbir işe yaramamıştı… Şükrü gün boyu:
- Bende onun essahı var ki! Dedi durdu…
Hürmüz’ün, o gün okulda defalarca anlattıklarından sonra da Aziz Usta, çocukların bardak yapan Agası oldu; köyde rakı şişeleri de kıymete bindi ama Hürmüz hiç birisine; “Bende fazladan şişe var! Vereyim sana, demedi!“ Ya kırılırsa, diye düşündüğü bardak o kadar kalındı ki yılsonuna kadar kırılmadı oysa…

Hiç yorum yok: