15.06.2010

Aziz Nesin’e Mektuplar…










HER ÇOCUĞA BİR KİTAP HEMEN YARIN- 2
- Hemen yarın olmaz çocuklar. En kısa zamanda kitaplarınızı alıp getireceğiz, dediler. Kapılarınızı da Belediyeyi alırsak yaparız söz ama ancak o zaman yapabiliriz. Kapıları şarta bağladık. Akşama eve gidince anlatırsanız; kapılarınızın garantisi de artabilir!
Dediler de çocuklar bir şey anlamadı tabii ki! Benim anlamam yetiyordu zaten! Verilen sözün ardından, o kadar çok koşturmak zorunda kalmıştım ki…
Biz birkaç gün bekledik, gelen giden, kitap mitap yok! Bir hafta daha sabırla bekledik, değişen bir şey olmadı. Çocuklar:
- Ne oldu öğretmenim? Kitap alıp geleceklerdi ya o amcalar! Neden gelmediler? Söylediklerini güzel yapamadık mı? Siz aferin, dediniz ya!
Gibi akıllarına geleni sorup durdular, bıkmadan, usanmadan! “Biz kaç kişiyiz kızım! Bu kadar kitabı kim kime vermiş de onlar da bize versin“ gibi yorumlar yaptıklarını da duyuyordum.
Bu kadar müsaade yeter! Diyerek, bir gün okul çıkışı ilçe teşkilatlarına gidip; yüz yüze görüşerek, olayı hızlandırmak istedim. Bir teklifte bulundum:
- Çocuklarımın, getireceğiniz kitapları bekleme konusunda, sabırları tükenmeye başladı. Sizi anlıyorum. Bu günlerde gerçekten, çok yoğun bir tempoda çalışmak zorundasınız. Ancak bunu çocuklara anlatmak, zor! Verilen söze çok güvenip, hemen bolca kitap sahibi olma beklentisi oluşturunca her birisi, onlara da hak vermek gerekiyor. Sizin belirleyeceğiniz bir kırtasiyeden; istediğiniz sayıda. Belirleyeceğiniz fiyatı aşmamaya da dikkat ederek. Çocuklarımın seviyesine göre kitapları ben seçsem de! Fatura da size gönderilse! Hem size zaman kazandırmış oluruz. Hem, ben de öğrencilerimin seviyesine uygun olacak kitapları seçmiş olurum! Teklifini yaptım, aldığım yanıt:
- Kitapları biz getireceğiz, dediler.
- Tamam, getirme kısmı size ait olsun! Seçme şansını bana verin. Veya alacağınız zamanı, bana da bildirin. Ben de yanınızda olayım, dedim.
Kabul görmedi! Bekledik, bir hafta daha gelen olmadı. İstenen seksen kitap için maruz kaldığımız duruma üzüldüm. Tavrımı değiştirdim. Haftada bir kere teşkilata gitmeyi boynumun borcu saydım:
- Düne kadar çocuklar, kitapları soruyorlardı. Artık sizin, kim olduğunuzu, sormaya başladılar! Aman çocuk onlar, ne anlar ki? Diye düşünüyorsanız, yanıldığınızı size hatırlatmak için geldim bugün!
Elim boş olarak dönmem, benim için hiç de önemli değil! Ben bundan böyle, çocuklarıma verilen bir sözün, takibini yaptığım için buna pek aldırmıyorum. Şahsıma yapılmış bir durum olarak algılamıyorum! Kısacası beni burada daha çok görebilirsiniz. Sizin verdiğiniz sözün ardından, çocuklarım için koşturunca, insan kendini rahat hissediyor. Sonuçta kendi menfaatim, söz konusu değil! Şimdilik kim bunlar? Sorusuna cevap vermedim ama bu sizi onlara tanıtmayacağım anlamına gelmez! Siz yolcu onlar hancı! Hazırsa alayım emanetimizi, değilse de ne zaman geleceğinizin bir tarihini belirleyin, artık! Çok masumane bir talep: “her çocuğa bir kitap; hemen yarın!“
- Siz kızmışsınız, çok belli oluyor! Ama unutmuş değiliz, geleceğiz Hocam, dediler.
- Bazı şeylerde zaman çok önemlidir! Hele de verilmiş bir söz konusuysa, gecikme güvenilirliği sarsar! Artık utanır bu! Gelmez diyorsanız, kitapları alana kadar, beni buradan uzaklaştıracak bir nedeni, yok sayacağımı söyleyeyim size!
Bu konuşmanın üzerinden de on gün geçmişti ki beklenen konuklar gelmişti! Ellerindeki kolilerdi asıl beklenen. Onlar da elleri dolu gelmişti! Sadece bir teneffüs okulumuzda kalıp, kitap kolilerini teslim edip, en güler yüz ifadesini taşıyan maskeleriyle, yakınlarında olan çocukların başlarını okşayıp, ikram ettiğimiz çayımızı içip, gittiler.
Onlar gitti de çocuklar sevinçli, biz endişeliydik! Biz kolileri açtıkça, kitap istemekten dolayı pişmanlık duymaya başlamıştık da “son pişmanlık fayda vermez“ sözünün derin anlamını bir kez daha yaşayarak, görüyorduk. Çocuklar bir ara odaya yanımıza gelmeyi denediler, izin vermeyince biz, bir daha gelmeye cesaret edemediler. Ama akıllarının bizde olduğu belli; bir an önce kitaplarına dokunmak istemeleri kadar, doğal ne olabilirdi ki!
- Çocuklar, kitapların kolilerini açıyoruz. Her sınıfın seviyesine göre ayırıp, size teslim edeceğiz! Şimdi lütfen, bizi rahat bırakın, dedim.
- Biz de yardım edelim, öğretmenim! Gibi çok mantıklı bir isteme, biz aynı mantık çerçevesinde verecek, cevabı bulamadık!
Kitapları üç ayrı guruba ayırıp, ellerine verdiğimizde, yüz ifadeleri bile bize yetmişti! Keşke daha fazla konuşmak zorunda kalmasaydık:
- Hepsi bu mu öörtttmenimmm?
Onlar konuşmalarına, duygularını da katınca, hep “öörrttmenniimmm derlerdi!“
Her çocuğa bir kitap düşmüyordu…
Kitapların yarısını, gün ışığına çıkaramadık…
Oysa ne güzel öykü kitaplarımız vardır…
Paylaşmak…
Yardımlaşmak…
Korumak…
Saymak…
Sevmek…
Kardeşlik…
Bayrak…
Vatan…
Millet…
Cumhuriyet…
Kavramlarını konu edinip, sade bir dille anlatan, ne güzel kitaplarımız vardı oysa piyasada…
Yolunu dört gözle beklediğimiz, kitapların birçoğunun içeriği, bizi hüsrana uğratmıştı! Okuduğu zaman öğrencilerimizin kafasını karıştıracağına inandıklarımıza; kendi inisiyatifimizi kullanıp, sınıf kitaplıklarımızda birçoğuna yer veremedik...
Kitaplarımıza kavuştuk ama öykümüz devam edecek. Sevgilerimle:)

Hiç yorum yok: